28 Temmuz 2016 Perşembe

                        BU KUTU BAŞKA KUTU


    İş yerinizde bir gününüzü düşünün; telefonlarınız susmuyor, bitirmeniz gereken işler önünüzde, dosya yığınlarınız masanızın üzerinde sinsice konumlanmış vaziyette. Defalarca yenilenmiş fakat siz bir yudum içemeden tekrar soğuyuvermiş bir bardak çay aslında şu halinizi mükemmel bir biçimde betimliyor değil mi? Herkesin işi acele, herkes sizden ACİL bir şeyler bekliyor, var olmayan 9 kolunuzdan birini de kendileri için çalıştırmanızı isteyen yöneticiler, çalışanlar hatta müşteriler.... Düşünürken dahi yorulduğunuzu hissediyorsunuz değil mi?

  ZAMANI 5 DAKİKA DURDURUN


Şimdi, iş akışınızı yalnızca 5 dakika durdurun çünkü buradan bir tık ötesi, çalışma şevkinin kırılması hatta modern zamanlar hastalığı ''TÜKENMİŞLİK SENDROMU''... İş bu noktaya gelmeden evvel, esaslı bir sıralama yapmaya ihtiyacınız var.

-Nasıl mı?

''ÖNEMLİ, ACİL, ve HAYATİ''  kavramlarını şöyle bir masaya yatırarak...

   Hani şu hepimizin bildiği çocuk oyunu vardır ya; büyük bir kutunun üzerinde kare, yıldız, daire gibi geometrik şekillerde boşluklar bulunur, çocuklar da boşluklara uygun şekilleri, uygun  boşluktan içeri atarak kutuyu doldurur. İşte tam olarak böyle bir şeyden bahsediyorum. Hayali bir kutunuz olduğunu farz edin. Kutunuzun üzerinde; ÖNEMLİ, ACİL ve de HAYATİ kelimelerinin yazılı olduğu boşluklar... Şimdi, sizden yapılması istenen tüm işleri tek tek ilgili boşluklardan içeriye atıverin gitsin. Eğer aynı boşluğa birden fazla iş atmayı planlıyorsanız, kendi sıralama katsayılarınızı kullanabilirsiniz. Misal;

  • Y departmanı yöneticisi tarafından istenen faaliyet raporları; ( ÖNEMLİ)
  • A Müşterisine yapılacak olan ödeme hatırlatması; (ACİL)
  • B Denetim firması tarafından istenmiş olan evrakların tamamlanması (HAYATİ*)
  • Bölge müdürlüğü tarafından beklenilen veri paylaşımı (ACİL*)
  • Müşteri şikayetleri akabinde müşterilere geri bildirimlerin yapılması ( HAYATİ)
  • Astlarınızın performansını değerlendirmek üzere İK departmanının doldurmanızı istediği performans anketleri (ÖNEMLİ*)
  • Rutin müşteri adres güncellemeleri (ÖNEMLİ**)
   Şayet kutunuzu açtığınızda böyle bir tablo görüyorsanız, o gün yapacağınız işleri;
  1. B Denetim firması tarafından istenmiş olan evrakların tamamlanması (HAYATİ*)
  2. Müşteri şikayetleri akabinde müşterilere geri bildirimlerin yapılması ( HAYATİ)
  3. Bölge müdürlüğü tarafından beklenilen veri paylaşımı (ACİL*)
  4. A Müşterisine yapılacak olan ödeme hatırlatması; (ACİL)
  5. Rutin müşteri adres güncellemeleri (ÖNEMLİ**)
  6. Astlarınızın performansını değerlendirmek üzere İK departmanının doldurmanızı istediği performans anketleri (ÖNEMLİ*)
  7. Y departmanı yöneticisi tarafından istenen faaliyet raporları; ( ÖNEMLİ)
   Olarak sıralamış oluyorsunuz. Siz bu sıralamayı yaptıktan sonra, listenizin son sıralarından gelen baskıları görmeyeceğinizden hatta yükselen sesleri duymayacağınızdan emin olabilirsiniz. Sizin üzerinize düşen adım adım, liste maddelerinizi tamamlayarak yanlarına ''Tamamlandı'' anlamı taşıyan sevimli bir TİCK koymak olacak. Diğerleri mi? Onlar da sıranın kendilerine gelmesini bekleyecek elbet... Dilerseniz, şu bizim eğlenceli KUTU OYUNUMUZU tüm şirketin/kurumun öğrenmesini sağlayarak, kendi işinizi daha da kolaylaştırabilirsiniz. Düşünsenize, şirket içerisinde yapılacak olan tüm günlük işler, belirli bir sıralamaya göre listelenmiş durumda, karmaşa yok, stres yok, baskı ve yükselen sesler yok...
                 

                                      Mükemmel değil mi?


 



26 Temmuz 2016 Salı



                  FİLDE KULAK



   Hikaye bu ya; ünlü felsefecilerden bir tanesi gözleri kapalı bir grup insanı alıp filleri tanıtmaya götürmüş.
Birisine filin sadece hortumunu tanıtmış.
Diğerine sadece kulağını,
Bir diğerine ise bacağını...
Derken bu insanlar bir araya gelmişler.
Gerçek fili tanıdığını zanneden birinci kişi; filin eğri bir su borusuna benzediğini iddia ederken, bir diğeri hiç alakası olmadığını ve filin lahana yaprağına benzeyen bir varlık olduğunu söylemiş.
Üçüncü kişi ise “size hayret ediyorum ne alakası var? fil; sütun gibi bir direkten ibaret” demiş.
Dedik ya hikaye bu; her üçü de filden bir şeyler tarif ediyorlar.
Yönlendirildikleri doğrultuda ve hatta gösterilmek istendiği kadar...

   İnternette gezinirken tesadüfen okumuş olduğum bu hikaye beni büyüledi dersem yalan olmayacak. Filleri anlatan insanlar ile ilgili bu müthiş hikayeyi tekrar tekrar okuduğumu hatırlıyorum. Her seferinde hayatın, başka bir alanına uyarladığımı da tabi. Hayatımızın özü de bu değil mi? Her birimiz, bir şeyleri, yalnızca başkaları tarafından belirlenmiş bir çerçeve ya da kendi yargılarımızın sınırları ölçüsünde görüyor, biliyor ve anlıyoruz... Misal siyaset, toplumsal olaylar, sosyal olgular, özel hayatlar, ikili ilişkiler, arkadaşlık, aile ve daha bir çok konuda, hayatımıza dahil ettiğimiz ya da birileri tarafından hayatımıza dahil edilmiş yön okları neyi gösteriyorsa yüzümüzü o yöne çeviriyoruz. İş hayatımızı düşünelim... Çoğu zaman kişisel yeterliliklerinizin, işvereniniz tarafından elinize verilmiş görev tanımı ile sınırlı olduğunu zannediyorsunuz ya da ancak ''sen bunu yapabilirsin'' dediklerini yapabilecek kadar yeterli olduğunuzu... Peki gerçekten siz bu kadar mısınız? Koskoca bir filin yalnızca hortumu, kulakları ya da bacağı mısınız?

                                   HAYIR!


   Ekonomimizin çalkantılı dönemlerden geçtiği malum, özellikle böyle dönemlerde, iş hayatı içerisinde ''nasıl olsa başka yerde iş bulamaz'cı '' işveren ve üst düzey yöneticilerin adeta mantar gibi türediklerini hepimiz biliyoruz. Aşağılayıcı bakışlar, güvensiz davranışlar, kontrol etme isteği, hata arama, yanlış yönlendirme, sorumlu tutma gibi çeşit çeşit yöntemlerle size kendinizi eksik hissettirmekten adeta keyif alan bu tip yöneticilerin, sizi kısıtlamasına asla izin vermeyin. Onlar sizi, koca bir filin yalnızca hortumundan ibaret görebilir. O halde siz de onlara, içinde bulunduğunuz piyasanın koskocaman bir fil olduğunu ve kendilerinin ise küçücük bir kuyruktan ibaret olduğunu hatırlatmaktan hiç çekinmeyin. Üstelik bunu yaparken, keyiften dört köşe olmayı da sakın unutmayın.

Walter Bagehot'un da dediği gibi '' HAYATTA EN BÜYÜK EĞLENCE; BAŞKASININ YAPAMAZSIN DEDİĞİNİ YAPMAKTIR'' ve tabi ki başkalarının, sizin için seçtiği çerçeveleri paramparça edebilmek... İyi eğlenceler....






24 Temmuz 2016 Pazar

Kişisel Reklam Filmi = Video CV





    Merhaba değerli MentorHRblog okurları,



    Son yazımda, yaratıcı bir CV'nin genel özelliklerinden bahsetmiştim sizlere. Başarılı bir çalışma hayatının ilk adımı olan özgeçmiş oluşturma konusundaki hassasiyetim malumunuz, bu nedenle izniniz ile konuya devam etmek istiyorum. Eminim Standart Kızılay CV'leri hatırlıyorsunuz, tabi estetik ve yaratıcı ''VAY BEE'' CV'lerini de ... İki farklı CV tipinin tek ortak noktası; Matbu, Word dosyası ya da PPT formatında olması idi.,Peki yaratıcı bir CV yalnızca bahsetmiş olduğum formatlarda mı hazırlanmış olmalı? Daha çarpıcı, daha yaratıcı, daha inovatif* bir CV hazırlamak mümkün mü? Pek tabi mümkün! Nasıl mı?



   Hemen bir kamera kapın, başlayın çekime... Evet, yanlış anlamadınız. CV'nin bir nevi kendi reklamınız olduğu daha önce belirtmiştim. O halde; kendi reklam filminizi çekme fikri, sizce de  kulağa hoş gelmiyor mu? Üstelik böylece hem CV'nizi inceleyen insan kaynakları uzmanları hem de siz bir hayli eğleneceksiniz emin olun. Yazının başında sizler için paylaşmış olduğum eğlenceli mi eğlenceli video CV ile, kendi Video CV'nizi oluşturma fikrine bir adım daha yaklaştırmayı umuyorum. Öyle ya; fark yaratmanın bir çok yolu ve yöntemi varken;



                                       Neden en FARKLI siz olmayasınız?


22 Temmuz 2016 Cuma



   BAŞARILI CV'NİN FORMULÜ;

      f (ESTETİK,DİZAYN,ÖZGÜVEN,ÖZGÜNLÜK)


   ''C''urriculum ''V''itae yani hepimizin yakından tanıdığı CV.  Peki gerçekten, yakından tanıyor muyuz? Hadi bir bir bakalım...

   Bir insan kaynakları uzmanı olarak, bu güne kadar çeşitli firmalarda incelemiş olduğum yüzlerce CV'nin yaklaşık  %90'ı, belirli iş arama siteleri üzerinden oluşturulmuş standart CV'lerden oluşuyordu.  Asla bir CV olarak değerlendiremeyeceğim ancak ve ancak kağıt israfı olarak nitelendirebileceğim CV oranı ise, ne yazık ki %9 civarında. Elime aldığım anda bana ''vayyy bee işte yaratıcılık bu!!'' dedirtebilen CV oranı %1 ile oldukça düşük olsa da bende bırakmış olduğu etki bakımından bu vayy bee'lik Cv'lerin oldukça başarılı olduğunu söylemem gerek.  Şu CV olayını biraz daha detaylı ele alalım;

   Benim kişisel olarak Kızılay CV'leri olarak adlandırdığım standart tipte bir CV temelde;
  • Kişisel Bilgiler,
  • Eğitim Bilgileri,
  • İş Tecrübeleri,
  • Ödül ve Sertifikalar,
  • Hobiler ve
  • Referanslar
   başlıklarından ve bu başlıklar altında, bilgilerin maddeler halinde sıralanması ile oluşmuş, herkes tarafından -meslek ve departman ayrımı yapılmaksızın- kullanılan, sıkıcı mı sıkıcı özgeçmişlerdir.

   Birde şu kağıt israfları var ki, ne siz sorun ne ben anlatayım. İki kelimenin zar zor bir araya getirildiği, estetik kaygısı taşımayan, özgüvensizlik akan başarısız CV'ler...

   Gelelim, elinize aldığınız anda vayy bee! diyeceğiniz tasarım ve hayal gücü harikası CV'lere. Neydi beni bu kadar çok etkileyen bu eşsiz CVlerin ortak özellikleri?

  1. Belirli bir sıraya göre konumlandırılmış standart başlıklardan oluşmuyordu.
  2. Meslek, başvurulan pozisyon, departman hatta şirkete özel olarak hazırlanmıştı.
  3. Düşünülerek! hazırlanmıştı.
  4. Tema, renk seçimi, tasarım hatta kullanılmış olan yazı karakterleri ve şekiller özel olarak seçilmişti.
  5. Üslup; sahip olunan özgüveni karşı tarafa yansıtma konusunda son derece başarılıydı
  6. Özgün ve eşsizdi.
   tıpkı aşağıda yer alan eğlenceli, renkli ve son derece yaratıcı CV'ler gibi.. Aslına bakarsanız, bir özgeçmiş hazırlarken her şeyden önce kendi reklamınızı yapıyorsunuz. Kendinizi anlatırken, sıkıcı, sığ ve standart olmak yerine biraz hayalperest olmanızda hiç bir sakınca yok. İnanın, sizler  maddeler halinde sıralanmış bir kaç referans ve sertifikadan çok daha fazlasısınız. Eğer siz de böyle düşünüyor ve hayal gücünüze güveniyorsanız;
  
   https://www.facebook.com/mentorhrblog/ üzerinden gerçekleştirilecek olan etkinlik aracılığı ile yaratıcılığınızı test edebilirsiniz. Hazırlamış olduğunuz yaratıcı CV taslaklarını bizler ile paylaşın, özgeçmişinizi birlikte geliştirelim... Böylece siz de iş başvurularınızda fark yaratın!!

























19 Temmuz 2016 Salı



                  4857 HÜKÜMLERİ İHMALE GELMEZ



Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca, rutin ya da şikayet üzerine yapılan iş teftişlerini rahat ve stressiz bir şekilde karşılamaya hazır mıyız? Kendiniz için hazırlayacağınız minik bir kontrol listesi ile bunu anlamak mümkün. Nasıl mı?  İşe, aşağıda sıralanan maddeler üzerinden kendinizi ve işletmenizi kritik ederek başlamalısınız. Eğer, üst düzey bir yöneticisi iseniz ve insan kaynakları süreçleriniz hakkında net bilgilere sahip değilseniz; ilk adım için işletmenizin/firmanızın insan kaynakları departmanından yardım almanızda fayda olacaktır.
  • Özlük Dosyaları, 4857 sayılı İş Kanunu gereklerine göre hazırlanmış ve yine aynı kanun gereklilikleri bakımından eksiksizdir. ( )
  • Yıllık izin kurulu, yıllık izin kurulu karar defteri, yıllık izin talep ve yıllık izin kullanım formları ile yıllık izin defteri mevcut ve şeklen ilgili mevzuata uygundur. ( )
  • Yıllık izin ücretleri, peşin olarak işçiye ödenir. (   )
  • Mevzuata uygun bir personel takip sistemi bulunmaktadır. ( )
  • Şirket içi internet ve mail kullanımı, gerekliliklere uygundur. ( )
  • Personele yapılan her türlü bildirim, mevzuata uygun bir şekilde gerçekleştirilmekte ve kayıt altına alınmaktadır.
  • Analık izni, süt izni vb. yasal izinlere ait talep dilekçeleri ile kullanım formları mevzuata uygun bir şekilde kayıt altına alınmaktadır. ( )
  • Görev tanımları, görevi icra eden personel yetileri ile örtüşmektedir. ( )
  • Personel hakkında tutulan tutanaklar, savunma talepleri, savunma dilekçeleri ve yürütülen disiplin işlemleri mevzuata uygun ve kayıt altındadır. ( )
  • Personel işe giriş ve işten ayrılış prosedürleri eksiksiz bir şekilde yerine getirilmektedir. ( )
  • Personel maaş ödemeleri hakkında, 4857 sayılı İş kanunu emirleri eksiksiz yerine getirilmektedir. ( )
  • Her bir personel, çalışma koşullarına uygun bir iş sözleşmesine tabi çalışmaktadır. Söz konusu iş sözleşmeleri, yeterli sayıda nüshadan oluşmakta ve mevzuata uygun olarak kayıt altına alınmaktadır. ( )
  • Personel servis araçlarının, işyerine giriş saati ile mesai bitimi iş yerinden ayrılış saati, fazla mesai hakkedişi oluşumuna neden olmayacak bir şekilde belirlenmiştir. ( )
  • Personel, 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerince güvence altına alınmış olan günlük antre(dinlenme) zamanlarını, mevzuata uygun olarak kullanmaktadır. ( )
  • 50 ve üzeri personel bulunan işyerinde, mevcut personel sayısının minimum %3’ü oranında engelli personel çalışmaktadır. ( )
  • İşten toplu işçi çıkarma eylemi yapılmamaktadır. ( )
maddeleri daha da arttırmak mümkün olmakla birlikte, şayet yukarıda sıralanmış olan maddelerden birine dahi cevap vermekte zorlanıyor, acaba..... ile başlayan cümleler kuruyor ya da HAYIR cevabı veriyorsanız, ivedilik ile cevaplanması gereken sorularınız var demektir. Kanun ile sınırları kesin bir biçimde belirlenmiş konuların ihmale gelmeyeceğini bir kere daha hatırlatmak isterim. Yarına ertelediğiniz bir iyileştirme için, yarına kadar vaktiniz olmayabilir. Basit bir yöntem ile kendinizi analiz edip, artı ve eksi yönlerinizi tespit edebiliyorsanız; kollarınızı sıvayın ve hemen bugün iyileştirme eylemlerine başlayın. Son olarak, oldukça sık kurduğum bir cümle ile yazımı sonlandırmak istiyorum;

    ''Mevzuata uygunluk; vicdan, kafa ve de gönül rahatlığı ile eş anlamlıdır..''





                                                                              

17 Temmuz 2016 Pazar


                 BELİRSİZLİK & TEDİRGİNLİK




    Değerli okurlarım,

   15 Temmuz 2016 gecesi; Türkiye için yıllar sonra, ''her zamanki sıradanlıkla başlayan bir akşamdı ta ki...'' diyerek anlatmaya başlayacağımız, tedirginlik ve belirsizlikler ile dolu bir geceydi. Söyleyecek, yazacak çok şey var belki, fakat kendi kişisel fikrimi deklare edip, basın açıklamaları doğrultusunda şunu söyleyebilirim ki; silahlı kuvvetlerimizin içerisinde, emir komuta zinciri dışında bir grup tarafından siyasi yönetime bütünü ile el koyulmak üzere girişilen bir ''darbe kalkışmasına'' an ve an tanıklık ettik. Şiddet ve çatışma içeren her eylem gibi bu da; yaşanmaması gerektiğini düşündüğüm bir olaydı. Tüm ayrıntılar bir tarafa, yaşanmaması gerektiğini düşünmem için tamamen kişisel olmakla birlikte, haklı sebeplerim bulunuyor. Sebeplerimin başında ise ''belirsizliğin yaratmış olduğu tedirginlik'' geliyor. Ne olduğunu, neden olduğunu, ne olacağını... bilmemek, nasıl bir sabaha uyanacağımızı bilmeden uyumak... Neyse ki güzel memleketimde; yüreklerimizde ve boğazlarımızda kalan düğümleri saymazsak, hayatın neredeyse normal rutinliğine döndüğünü söyleyebilirim. Bu güneşli ve insanın içini ısıtan pazar günü; yaşanılan her şey için aziz vatanıma, askerime, polisime ve korku dolu bir geceyi beraber karşıladığımız tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun demek istiyorum.

   Aslına bakarsanız, bir İK'cı olarak, yazıma bu şekilde başlamamın sebebi yalnızca geçmiş olsun dileklerimi siz değerli okuyucularım ile paylaşmak istememdi. Gelelim, o stres ve belirsizlik dolu gecenin bana, çalışma hayatı ile ilgili olarak hatırlattıklarına... Ne demiştik; ''belirsizliğin yaratmış olduğu tedirginlik''

   Şimdi bir düşünün; çok sevdiğiniz bir mesleğiniz, çalışmaktan gurur duyduğunuz bir iş yeriniz, keyif ile çalıştığınız iş arkadaşlarınız ve en önemlisi muhteşem bir azminiz var... İşe başladığınız ilk günden itibaren; planlı, programlı çalışıyor, yaptıklarınızı gün be gün raporluyor, mesai bitimine dek ertesi gün yapacaklarınızın bir listesini çoktan çıkartmış oluyorsunuz. İşten eve geldiğinizde, kafanız rahat, huzurlu ve mutlusunuz. Ertesi gün, tüm hazırlıklarınızı yapmış olarak işyerinize gidiyor ve çalışmaya başlıyorsunuz. Fakat, gün içerisinde, sonradan iş akışınıza dahil edilen bir takım görevlendirmelerin, planlı işlerinizin aksamasına neden olduğunu farkediyorsunuz. Bir, iki derken plan yap-a-mamaya başlıyorsunuz. İşinizin ne zaman biteceğini bilmeksizin, aklınızda yapmanız gereken asli görevleriniz ile birlikte bir fiil çalışıyorsunuz. Stres seviyeniz her gün biraz daha artıyor, evinize, yarın ne yapacağınızı bilmeden gidiyor, şirket telefonunuzun ne için  ve ne zaman çalacağını bilmeksizin 7/24 yanınızda taşıyorsunuz.Sabahları uyandığınızda, eski enerjinizden eser kalmadığını görüyorsunuz. Ayaklarınız geri geri gidiyor. ''Acabalar'' hayatınızın bir parçası haline geliyor...
  • Acaba bu gün, iş planımda bulunmadığı halde, ne yapacağım?
  • Acaba, asli görevlerimi yerine getirmek için fırsat bulabilecek miyim?
  • Acaba, bu gün mesai bitimi katılmak için söz verdiğim o aile yemeğine katılabilecek miyim?
  • Acaba, işimi artık sevmiyor muyum?
  • Acaba, işim için yetersiz miyim?
  • Acaba, işimi bırakmalı mıyım?....

   Arka arkaya sıraladığınız acabalar, her geçen gün daha stresli bir yaşam sürmenize neden oluyor. Yarım yamalak uykular, artan kafein ihtiyacı, çevrenizi de olumsuz etkileyen negatif iş enerjisi, motivasyon kaybı ve akabinde verimsizlik... Öyle ki, şirket telefonu ile aynı ses tonu ve melodi ile çalan başka bir telefon sebebi ile elleri titremeye başlayan çalışanlar tanıyorum. Çalanın kendi telefonu olmadığını anlayınca koca bir -ohhh çeken çalışanlar... 

   İşte bu sizin sınavınız! Evet sınavınız. Yapmanız gereken tek şey; açık bir şekilde kendinizi ifade etmek. Görev tanımınıza dahil olan asli görevlerinizi, yapmanız gerekenleri, olması gerekenleri ve olanları açık ne net bir şekilde ilgili amirinize ya da işvereninize ifade etmelisiniz. Belirsizliğin ortadan kalkması için, açık olmak; elzemdir.

   Şayet, tüm açıklığınıza rağmen yoğun stres ve tedirginliğe sebep olarak, hayatınızı kabusa çeviren belirsizlik ortadan kalkmıyorsa; yapabileceğiniz her şeyi, elinizden gelenin en iyisini yapmak sureti ile yerine getirmişseniz ve vicdanınız, huzurlu bir uyku uyumanızı sağlayacak kadar rahatsa; daha iyi bir işi hakkettiğinizi hatırlatın kendinize! Belirsizliğin bulunmadığı, açık ve şeffaf bir görev tanımı çerçevesinde, planlı ve programlı bir şekilde çalışabileceğiniz çok daha iyi ve geliştirici bir iş!

   Siz değerli okurlarımdan en büyük ricam, her zaman sahip olduğunuzdan daha iyisini hak ettiğinizi bilmeniz, buna yürekten inanmanız ve bunu sıklık ile kendinize hatırlatmanız. Çalışmak; sizi maddi ve manevi olarak tatmin ettiği sürece sağlıklı bir eylemdir. Mutlu, huzurlu, stressiz ve verimli çalışmanız dileğiyle...

14 Temmuz 2016 Perşembe


                            SÜPER KAHRAMAN


''Eğer bir süper kahraman değilseniz; yapabilecekleriniz sınırlıdır. İşte tam olarak bu nedenle, yapmayı kabul edebileceklerinizin de sınırları olmalıdır...''
                                                                             
                                                                                 İşine Aşık İk'cı



   Ne zaman birileri ''sorumluluktan'' bahsetse; aynı cümleyi kurmaktan bıkmıyorum, bıkmayacağım. Hiç bir zaman sorumluluk almaktan kaçmadım ve sorumluluğunu üzerime aldığım her şeyi layıkı ile yerine getirdiğime olan inancım sonsuz. Lakin ben bir süper kahraman değilim! Sen de değilsin ve sizler de birer süper kahraman değilsiniz.. Görev dağılımı esnasında sizi süper kahraman olarak nitelendirerek, yapabileceğinizden daha fazlasını sizden isteyenler elbet olacak fakat siz kabul edebileceğiniz sorumlulukların sınırlarını iyi çizmelisiniz! Bunun temel gerekçesi şu ki;

Gerçekleştirebileceğinizden fazla sorumluluk almak sizi, gerçekleştirebileceklerinizi de köreltecek kadar yoracaktır.

   Eğer, üretmekte olduğunuz bir üründen her gün 100 adet üretebilecek enerjiye sahipseniz; sizden 101. ürün istendiğinde lütfen yapamayacağınızı ifade edin. Ya da sekiz saat çalışmak sizi yeterince yoruyor, enerjiniz tükeniyor, dikkatiniz dağılıyor ve hata yapma oranınız artıyorsa, işyerinizde dokuzuncu saate girmeyin! Özel sektör çalışanları için böyle bir tercih yapabilme lüksü olmayabilir fakat dikkat dağınıklığı ile oluşacak verimsizlik ve iş kazaları gibi istenmeyen durumların büyük maliyetlere yol açabileceğini, işverenlerinize anlatmaya çalışın, en azından deneyin...  Yasal olarak size tanınmış hakları talep etmekten de lütfen çekinmeyin.

   Omuzlarınıza alacağınız her yük için terazi sizin ellerinizde. Kendinizi en iyi tanıyan SİZSİNİZ, bir başkası değil. Bedeninizin, ruhunuzun, zihninizin ve duygularınızın sesini de bir tek siz duyabilirsiniz. Bir gün, içinizden bir ses size ''daha fazlasına enerjin yok'' diyecek! O gün geldiğinde DURUN... ya da şimdiden, doğa üstü güçlere sahip süper kahramanlardan biri olmanın bir yolunu bulun. Ve unutmayın, sizden yapabileceğinizden fazlası istendiğinde hayır demek; asla yeteneksizlik, beceriksizlik ya da sorumluluktan kaçmak değildir. Bilakis, kendinize duyduğunuz saygının en güzel ispatıdır. Tabi siz illaki süper kahraman olmanın bir yolunu bulacağım diyorsanız, formülünü bizler ile paylaşmanızı heyecanla bekliyor olacağım.







9 Temmuz 2016 Cumartesi


                 İK'CI SEYİR DEFTERİ; ISPARTA



   Ben; bu sene kamu çalışanları için dokuz güne çıkarılan bayram tatilini, tam tamına dokuz gün tatil yaparak geçiren şanslı özel sektör çalışanlarından biriyim. Fırsat bu fırsat diyerek kendimi şehir dışına atmaya, yoğun ve stresli iş ortamından uzaklaşıp şöyle bir kafa dinlemeye karar verdim. Tatil cenneti Antalya'dan yola çıkarak soluğu, nüfusu Antalya'nın bazı ilçelerinden daha az olan Isparta'da aldım. Eskiler söylerken inanmazdım ama, insan zamanla değişiyor azizim. Bol stresli bir dönemin ardından, şöyle huzur dolu bir şehir arıyor. Isparta; mis gibi gül kokan sokakları, kendine has dinginliği, adım başı karşınıza çıkan meyve ağaçları, temmuz sıcağında nefes aldıran harika havası ile tam olarak aradığım şehirdi. Şehir planlaması müthiş; hangi caddeden bakarsanız bakın, caddenin sonunu, araya hiç bir yapı girmeden görebiliyorsunuz. Her taraf yemyeşil, gül teması şehri baştan başa süslemiş. Her mahallesinde Türk bayrakları...Süleyman Demirel'in gül kokulu bu şehir için yapmış olduğu hizmetleri gözünüz ile görünce; her köşe başında yerini almış Demirel büstleri hiçte abartılı gelmeyecek sizlere emin olun.
 Buraya kadar tatil ihtiyacımı, yorgunluğumu ve Isparta'ya duyduğum hayranlığı ifade ettiğime göre gelelim Isparta'nın; bir insan kaynakları yönetimi bloğuna konu olacak detaylarına... Tatil amaçlı gittiğim bu muazzam şehir aynı zamanda, çalışma hayatı içerisinde insan ihtiyaçları konusunda bana harika bir deneyim kazandırdı. Öncelikle bayram süresince, fırın,temel ihtiyaçların karşılanacağı bir kaç market, şehre gelen turistler için bir kaç kafe ve lokanta dışında tüm mağazalar, kuaförler, iş hanları, emlakçılar, mobilyacılar... yani tüm esnaf bayram tatili nedeni ile kapılarını kapatmıştı. Tabi ki pek çok şehirde, böyle bir şeyin gerçekleştirilmesi mümkün değil hatta empati kurmak gerekirse bir turist açısından çok can sıkıcı bir durum bile diyebiliriz ama bu insanlar, bayramı bayram gibi yaşamak ve çalışanlarına bayram yaşatabilmek adına 3 günlük kazançlarından feragat edebilecek kadar, insani ihtiyaçların farkında.

   Gelelim diğer bir ayrıntıya; konakladığımız otelin resepsiyonunda bulunan ve sürekli gülümseyen-aklımda bu özelliği ile kaldığını söyleyebilirim- genç kıza, hediyelik bir şeyler alabileceğim bir yer soruyorum. Kız bana bir kooparatife ait küçük bir dükkan tarif ediyor.  Dükkanı bulduğumda, içeride temizlik yapan bir çalışan görüyorum. İçeriye girip alışverişe başlamışken, çalışan beni uyarıyor;

   - Hanımefendi, biz bu gün kapalıyız, komşumuz da aynı ürünleri satıyor ve o bu gün açık. Eğer ben size satış yaparsam, onun kazancını engellemiş olurum. Dilerseniz oradan her istediğinizi temin edebilirsiniz''

   Şaşkınlık ile bahsettiği dükkanı soruyorum, güzelce tarif ediyor. Gerçekten de gittiğim dükkan açık, hediyeliklerimi alıp teşekkür ederek, ayrılıyorum. Böyle bir manzaraya o kadar uzak kalmışım ki, otele gidene kadar şaşkınlığımı üzerimden atamıyorum. İçerisinde bulunduğumuz piyasa koşulları gereği rekabetin kaçınılmaz olduğunun bilincindeyim. Ancak insan olmanın, böyle bir ticari anlayışı gerektirdiğini unutmamış olan insanlar görmek, tüylerimi diken diken etmedi dersem yalan söylemiş olacağım.

   Yöresel bir şeyler yemek için, açık olan bir kaç lokantadan birine gittiğimizde ise bambaşka bir güzellik deneyimliyorum. Ailemle birlikte oturup, siparişlerimizi veriyoruz ve beklemeye başlıyoruz. Servis o kadar yavaş ve acemi ki, sinirlenmemek için kendimi zor tutuyorum. Siparişim bir kaç kez yanlış geliyor. Nihayet doğru gelen siparişim ise yenemeyecek kadar soğuk... Her neyse diyerek yemeğimizi yiyoruz. Ödeme için kasaya gittiğimde, işletme sahibi olduğunu anladığım bayanın; ''memnun kaldınız mı efendim?'' sorusu üzerine, serzenişte bulunmaktan kendimi alıkoyamıyorum.

   - Her şey güzel, dükkanınız çok şirin ve yemekleriniz lezzetli ancak ne yazık ki servis konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Personeliniz çok acemi, bu işi usulünce yaptıklarını söyleyemeyeceğim. Ben sizin yerinizde olsam, personel seçimine biraz daha özen gösteririm.

   Ahh ahh şu benim hizmette mutlak kalite arayışım ve özensizlik karşısında sessiz kalamayışım!! Ben yorumumu bitirene kadar sessizce ve Güleryüz ile beni dinleyen hanımefendi, sözümü bitirmem ile birlikte konuşmaya başlıyor;

   - Çok haklısınız efendim, bu durum sebebi ile çok özür diliyorum. Ancak size hizmet veren personel benim daimi servis personelim değildi. Mütemadiyen çalışan ve işini çok iyi yapan çalışanlarıma, bayramda aileleri ile birlikte zaman geçirebilme fırsatı vermek zorundaydım. Tüm sene çalışarak bunu hak ettiler. Ancak, hizmet vermeye de devam etmek durumundayız, malum misafirlerimizin ilk tercihiyiz. Bu nedenle, Süleyman Demirel üniversitesinde okuyan ve okul harçlığını çıkarmak için bir kaç günlük iş isteği ile bize gelen bu gençlere güvenmek zorundaydım. Mesela bu genç - siparişimi yanlış getiren personeli işaret ederek- aslında beden eğitimi öğretmeni olacak, diğeri ise hemşirelik okuyor. Yine de özür dileriz, bu sefer bizim misafirimiz olun. Size gerçek personellerimiz ile hizmet sunduğumuz başka bir gün, ödeme yaparsınız.

   Bayram izni? Üniversiteli öğrencilere güven, iyi niyet ve savunma içgüdüsü? Müşteri şikayeti karşısında bu kadar kibar ve güzel bir izahat? Telafi çabası? .... o an yapmış olduğum serzeniş nedeni ile bir taraftan kendime kızıyor diğer taraftan böyle bir şeyi öğrenebilme fırsatı bulduğum için seviniyorum. Küçük ya da büyük bir işletme, şirket, holding, küçük yöresel bir lokanta ya da işletme zincirleri... ne olduğunuz, nereyi işlettiğiniz, yönetim alanınızın ne derece büyük ya da küçük olduğu önemli değil-en azından benim için- önemli olan; işinize, personelinize ve müşterilerinize duyduğunuz saygıdır. Ve pek tabi, kendinize!

   Çalışma hayatı içerisinde insan, hata yapması doğal olan, sosyal ve toplumsal bir takım ihtiyaçlara sahip, saygı gördükçe sevgi ve fedakarlık gösterebilen, taktir ve övgü bekleyen sosyal bir varlıktır. Küreselleşme, rekabet, daralan piyasalar, ekonomik dalgalanmalar, kapanın elinde kalan tatminsiz müşteriler ve daha pek çok zorlayıcı faktör var olsa da, eğer iyi bir yönetici olmak, uzun vadede başarı elde etmek istiyorsanız, insana ait bu yaklaşımı göz ardı etmemelisiniz.

   Tatilin, dinlenmenin, anlaşılmanın, memnun edilmenin, değer görmenin ve haklı olmanın yalnızca müşteriye özel ihtiyaçlar olmadığını, Isparta'da geçirdiğim 3-4 gün zarfında bir kez daha anladım. Tüm Isparta esnafını, işletme sahiplerini ve çalışanlarını bir İK'cı olarak canı gönülden tebrik ediyorum. Kısa günün karı derler ya hani, benim de kısacık tatilimin karı sizler oldunuz.

   Yaşadığımız her anın içerisinde, ders alacak bir şey mutlaka vardır. Bakmak için değil, görmek için bakabiliyorsak eğer .... Ben gezdim, gördüm, ders hatta dersler çıkardım. Dilerim sizlerin de aklında küçük bir soru işareti oluşturabilmişimdir.

                                                      İYİ PAZARLAR


3 Temmuz 2016 Pazar


                             Stratej''İK'' misiniz?


   Çalışma hayatı, dinamizmin üst düzeylere çıktığı, sürekli bir koşuşturma ve telaş halinin mevcut olduğu canlı bir organizasyondur. Her dakika hatta her saniye kendinizi önemli bir karar vermenin eşiğinde bulabilir, şirketinizi alenen etkileyecek bir konuda tercih yapmak durumunda kalabilir hatta hiç beklemediğiniz bir anda, sorumluluk alanınız ile ilgili hesap vermek zorunda olabilirsiniz. Eğer bir İK'cı iseniz; söz konusu bu durumlara biraz daha aşina olmanız normal. Bir İK departmanı çalışanının, şirket içi konumu gereği, her zaman çalışan ve yönetim çıkarları arasında etkin kararlar vermesi beklenmektedir. Hani şu aşağısı sakal, yukarısı bıyık mevzusu... İşte bu nedenle stratejİK olabilmek şart! İyi bir ik'cı ancak stratejİK olabildiği sürece hızlı ve etkin karar alabilecek, şirket içi sürekli iyileştirmeyi mümkün kılabilecektir. Peki bir ik'cı nasıl stratejİK olabilir?

  1. Faaliyet gösterdiğiniz sektörün beşeri kaynak gerekliliklerini ve  rakip firma beşeri kaynak yönetimi stratejilerini yakından takip etmelisiniz. Çalışan sayınızın güncel listesi sürekli elinizin altında bulunmalı ve yayınlanan istatistiki bilgileri takip ederek, şirketinizin genel sıralaması hakkında çıkarımlar yapabilmelisiniz.
  2. Gerçekleştirdiğiniz faaliyetleri, sizden her istendiğinde, raporlayabilme yetisine sahip bulunmalısınız. Rapor verebilmek, yaptığım işi iyi biliyorum! demenin en kolay yoludur.
  3. Çalışanlarınızı izlemelisiniz. Öyle sayısal veriler, özlük dosyaları, kamera kayıtları üzerinden bir izlemek değil kastettiğim. Gerçek anlamda izlemek...  Fikirlerine önem verdiğim bir üstat ''İK'cının koltuğu mümkün olduğunca boş kalmalı'' derdi. Evet, sürekli oturmamalı, gün içerisinde departmanları gezmeli, insanlara; günaydın, kolay gelsin, bu gün iyi görünmüyorsunuz konuşmak ister misiniz ya da geçen gün doktora gitmiştiniz şimdi iyi misiniz? diyebilmelisiniz! Öğle yemeği sonrasında bahçede bir tur atarak, hem kendinize bir nefeslik zaman yaratabilir hem de bahçenin gerçekten güzel temizlenip temizlenmediğini kontrol edebilirsiniz. İnsanlara; denetlendiklerini hissettirmeden denetim yapmak, hizmet iyileştirilmesinin en doğru ilk adımıdır.
  4. Çalışan ve kaytarma eğilimi içerisinde olan personeli ayırt edebilmelisiniz. Her ne kadar, çalışanlarınıza güvenmek temel prensibiniz olmalıysa da, iş yaşamındaki gerçekleri de göz ardı etmemelisiniz. Bazen on personel ile çalışan bir işletmede, işler yalnızca beş personel tarafından yürütülebiliyor ve ne yazık ki bu işletmelerin bir çoğu da durumun farkında değil. Sabahtan akşama kadar, koltuğunu ısıtan, telefonu ile ilgilenen ya da sürekli olarak mola halinde olan kaytarma eğilimli personeli, canla başla çalışan personelinizden ayıramazsanız, verimli ve etkin çalışan personelinizi kaybetmeniz an meselesi bilesiniz!!
  5. Ulaşılabilir olmalısınız! Şunu bilmelisiniz ki, kapınız bir personel tarafından çalındığında, karşısına çıkmamanız büyük bir kabalıktır. Daha da önemlisi, iş etiğine son derece aykırıdır. Yoğun ve meşgul dahi olsanız, kapınızı çalan personelinize bu durumunuzu kibar bir dille izah etmek için karşısına çıkmalısınız. Personelinizin size vermek istediği, önemli bir kararı etkileyecek, ciddi bir bilgi olabilir! ve siz onu kapıdan çevirerek belki de hayatınızın strateji hatasını yapıyor olabilirsiniz... kim bilir?
  6. Kimse sizden istemiyor olsa dahi, veri toplamalı, istatistik çıkarmalı, bilgiye sahip olmalısınız... Bir gün, ciddi bir karar almanıza yardımcı olacak ya da almış olduğunuz bir karar nedeni ile hesap vermeniz gerektiğinde, kanıt niteliği taşıyacaktır.
  7. Eğer vermiş olduğunuz kararların doğruluğuna inanıyorsanız, size yanlış olduğu ispat edilene kadar, korkusuzca kararınızın arkasından durmalısınız. Kararlı olmak, en güçlü iş stratejilerinden biridir!
son olarak; vermiş olduğunuz her karar ve yapmış olduğunuz her işin ardından vicdanınızın rahat olduğuna emin olmalısınız! Aklınızın onayladığı bir karar, vicdanınızı rahatsız ediyorsa durdurun kendinizi.Muhakkak başka bir yolunu bulabilirsiniz! İyi bir İk'cının sahip olması gereken belki de en önemli özellik, kapalı yüz yol dahi olsa pes etmeyip,yüz birinci yolu yaratabilmektir.

Yukarıda belirttiğim tüm şartlar, aslında yalnızca bir İK'cının değil, çalışma hayatı içerisindeki her bireyin mümkün mertebe gerçekleştirmeye çalışması gereken şartlardır. Ama, işi insan ile olan biz İK'cılar için StratejİK olmak, bir kaç kademe daha önemlidir dersek sanırım yalan olmaz...

Bayramların o kendine has dinginliği ile birlikte yorgunluğunuzu üzerinizden atarken, şu StratejİK olma durumunu bir daha gözden geçirmenizi önerir ve bayramınızı şimdiden kutlarım..