9 Temmuz 2016 Cumartesi


                 İK'CI SEYİR DEFTERİ; ISPARTA



   Ben; bu sene kamu çalışanları için dokuz güne çıkarılan bayram tatilini, tam tamına dokuz gün tatil yaparak geçiren şanslı özel sektör çalışanlarından biriyim. Fırsat bu fırsat diyerek kendimi şehir dışına atmaya, yoğun ve stresli iş ortamından uzaklaşıp şöyle bir kafa dinlemeye karar verdim. Tatil cenneti Antalya'dan yola çıkarak soluğu, nüfusu Antalya'nın bazı ilçelerinden daha az olan Isparta'da aldım. Eskiler söylerken inanmazdım ama, insan zamanla değişiyor azizim. Bol stresli bir dönemin ardından, şöyle huzur dolu bir şehir arıyor. Isparta; mis gibi gül kokan sokakları, kendine has dinginliği, adım başı karşınıza çıkan meyve ağaçları, temmuz sıcağında nefes aldıran harika havası ile tam olarak aradığım şehirdi. Şehir planlaması müthiş; hangi caddeden bakarsanız bakın, caddenin sonunu, araya hiç bir yapı girmeden görebiliyorsunuz. Her taraf yemyeşil, gül teması şehri baştan başa süslemiş. Her mahallesinde Türk bayrakları...Süleyman Demirel'in gül kokulu bu şehir için yapmış olduğu hizmetleri gözünüz ile görünce; her köşe başında yerini almış Demirel büstleri hiçte abartılı gelmeyecek sizlere emin olun.
 Buraya kadar tatil ihtiyacımı, yorgunluğumu ve Isparta'ya duyduğum hayranlığı ifade ettiğime göre gelelim Isparta'nın; bir insan kaynakları yönetimi bloğuna konu olacak detaylarına... Tatil amaçlı gittiğim bu muazzam şehir aynı zamanda, çalışma hayatı içerisinde insan ihtiyaçları konusunda bana harika bir deneyim kazandırdı. Öncelikle bayram süresince, fırın,temel ihtiyaçların karşılanacağı bir kaç market, şehre gelen turistler için bir kaç kafe ve lokanta dışında tüm mağazalar, kuaförler, iş hanları, emlakçılar, mobilyacılar... yani tüm esnaf bayram tatili nedeni ile kapılarını kapatmıştı. Tabi ki pek çok şehirde, böyle bir şeyin gerçekleştirilmesi mümkün değil hatta empati kurmak gerekirse bir turist açısından çok can sıkıcı bir durum bile diyebiliriz ama bu insanlar, bayramı bayram gibi yaşamak ve çalışanlarına bayram yaşatabilmek adına 3 günlük kazançlarından feragat edebilecek kadar, insani ihtiyaçların farkında.

   Gelelim diğer bir ayrıntıya; konakladığımız otelin resepsiyonunda bulunan ve sürekli gülümseyen-aklımda bu özelliği ile kaldığını söyleyebilirim- genç kıza, hediyelik bir şeyler alabileceğim bir yer soruyorum. Kız bana bir kooparatife ait küçük bir dükkan tarif ediyor.  Dükkanı bulduğumda, içeride temizlik yapan bir çalışan görüyorum. İçeriye girip alışverişe başlamışken, çalışan beni uyarıyor;

   - Hanımefendi, biz bu gün kapalıyız, komşumuz da aynı ürünleri satıyor ve o bu gün açık. Eğer ben size satış yaparsam, onun kazancını engellemiş olurum. Dilerseniz oradan her istediğinizi temin edebilirsiniz''

   Şaşkınlık ile bahsettiği dükkanı soruyorum, güzelce tarif ediyor. Gerçekten de gittiğim dükkan açık, hediyeliklerimi alıp teşekkür ederek, ayrılıyorum. Böyle bir manzaraya o kadar uzak kalmışım ki, otele gidene kadar şaşkınlığımı üzerimden atamıyorum. İçerisinde bulunduğumuz piyasa koşulları gereği rekabetin kaçınılmaz olduğunun bilincindeyim. Ancak insan olmanın, böyle bir ticari anlayışı gerektirdiğini unutmamış olan insanlar görmek, tüylerimi diken diken etmedi dersem yalan söylemiş olacağım.

   Yöresel bir şeyler yemek için, açık olan bir kaç lokantadan birine gittiğimizde ise bambaşka bir güzellik deneyimliyorum. Ailemle birlikte oturup, siparişlerimizi veriyoruz ve beklemeye başlıyoruz. Servis o kadar yavaş ve acemi ki, sinirlenmemek için kendimi zor tutuyorum. Siparişim bir kaç kez yanlış geliyor. Nihayet doğru gelen siparişim ise yenemeyecek kadar soğuk... Her neyse diyerek yemeğimizi yiyoruz. Ödeme için kasaya gittiğimde, işletme sahibi olduğunu anladığım bayanın; ''memnun kaldınız mı efendim?'' sorusu üzerine, serzenişte bulunmaktan kendimi alıkoyamıyorum.

   - Her şey güzel, dükkanınız çok şirin ve yemekleriniz lezzetli ancak ne yazık ki servis konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Personeliniz çok acemi, bu işi usulünce yaptıklarını söyleyemeyeceğim. Ben sizin yerinizde olsam, personel seçimine biraz daha özen gösteririm.

   Ahh ahh şu benim hizmette mutlak kalite arayışım ve özensizlik karşısında sessiz kalamayışım!! Ben yorumumu bitirene kadar sessizce ve Güleryüz ile beni dinleyen hanımefendi, sözümü bitirmem ile birlikte konuşmaya başlıyor;

   - Çok haklısınız efendim, bu durum sebebi ile çok özür diliyorum. Ancak size hizmet veren personel benim daimi servis personelim değildi. Mütemadiyen çalışan ve işini çok iyi yapan çalışanlarıma, bayramda aileleri ile birlikte zaman geçirebilme fırsatı vermek zorundaydım. Tüm sene çalışarak bunu hak ettiler. Ancak, hizmet vermeye de devam etmek durumundayız, malum misafirlerimizin ilk tercihiyiz. Bu nedenle, Süleyman Demirel üniversitesinde okuyan ve okul harçlığını çıkarmak için bir kaç günlük iş isteği ile bize gelen bu gençlere güvenmek zorundaydım. Mesela bu genç - siparişimi yanlış getiren personeli işaret ederek- aslında beden eğitimi öğretmeni olacak, diğeri ise hemşirelik okuyor. Yine de özür dileriz, bu sefer bizim misafirimiz olun. Size gerçek personellerimiz ile hizmet sunduğumuz başka bir gün, ödeme yaparsınız.

   Bayram izni? Üniversiteli öğrencilere güven, iyi niyet ve savunma içgüdüsü? Müşteri şikayeti karşısında bu kadar kibar ve güzel bir izahat? Telafi çabası? .... o an yapmış olduğum serzeniş nedeni ile bir taraftan kendime kızıyor diğer taraftan böyle bir şeyi öğrenebilme fırsatı bulduğum için seviniyorum. Küçük ya da büyük bir işletme, şirket, holding, küçük yöresel bir lokanta ya da işletme zincirleri... ne olduğunuz, nereyi işlettiğiniz, yönetim alanınızın ne derece büyük ya da küçük olduğu önemli değil-en azından benim için- önemli olan; işinize, personelinize ve müşterilerinize duyduğunuz saygıdır. Ve pek tabi, kendinize!

   Çalışma hayatı içerisinde insan, hata yapması doğal olan, sosyal ve toplumsal bir takım ihtiyaçlara sahip, saygı gördükçe sevgi ve fedakarlık gösterebilen, taktir ve övgü bekleyen sosyal bir varlıktır. Küreselleşme, rekabet, daralan piyasalar, ekonomik dalgalanmalar, kapanın elinde kalan tatminsiz müşteriler ve daha pek çok zorlayıcı faktör var olsa da, eğer iyi bir yönetici olmak, uzun vadede başarı elde etmek istiyorsanız, insana ait bu yaklaşımı göz ardı etmemelisiniz.

   Tatilin, dinlenmenin, anlaşılmanın, memnun edilmenin, değer görmenin ve haklı olmanın yalnızca müşteriye özel ihtiyaçlar olmadığını, Isparta'da geçirdiğim 3-4 gün zarfında bir kez daha anladım. Tüm Isparta esnafını, işletme sahiplerini ve çalışanlarını bir İK'cı olarak canı gönülden tebrik ediyorum. Kısa günün karı derler ya hani, benim de kısacık tatilimin karı sizler oldunuz.

   Yaşadığımız her anın içerisinde, ders alacak bir şey mutlaka vardır. Bakmak için değil, görmek için bakabiliyorsak eğer .... Ben gezdim, gördüm, ders hatta dersler çıkardım. Dilerim sizlerin de aklında küçük bir soru işareti oluşturabilmişimdir.

                                                      İYİ PAZARLAR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder