Asıl Mesele Yoğurdu Nasıl Yediğiniz...
Anneannem; '' sorsan
hepsinin yediği bal, biri akıta akıta biri bakıta bakıta'' derdi. O ne için
söylerdi bilmem ama ben bu gün aynı sözü; ‘’çalışma tarzı’’ için söyleyeceğim. Çünkü
aynı meslek grubunda görev yapan insanları birbirinden farklı kılan, sahip olunan
iş yapış biçimidir. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır ya, farklı meslek
gruplarından her çalışanın ve her yöneticinin de bir yoğurt hikayesi elbet
vardır...
Üniversite
yıllarımda, insan kaynakları dersi aldığım sevgili hocam, insan kaynakları
yönetiminin çeşitli fonksiyonlardan oluşan bir yönetim kalıbı olduğuna inanır,
belirli kuralların dışına çıkmaktan çekinirdi.
Kaldı ki dersleri bile, belirli bir prosedüre göre işler, kalıpların
dışına asla çıkmazdı. Bana göre unuttuğu bir şey vardı, insan sosyal bir
varlıktı ve insanın olduğu hiç bir yerde prosedürler harfi harfine
uygulanamazdı. Yine de sevgili hocama ve tarzına sonsuz saygılarımı sunmayı
unutmayacağım... Yüksek lisans eğitimim esnasında, dersini alma şansına
ulaşabildiğim diğer bir hocam ise, kalıpları yıkmanın ne kadar keyifli
olabileceğini, insanın içine girdiği hiçbir işin standartlara bağlanamayacağını
öğretti bana. Buyurun işte, ikisi de akademisyen, ikisi de aynı meslek grubuna
ait iki çalışan… söyledim ya; asıl mesele yoğurtta!
Staj yıllarımda,
insan kaynakları departmanında görev aldığım büyük birşirketin insan kaynakları
yöneticisi, nevi şahsına münhasır bir adamcağızdı. Öyle ki, iş yeri disiplin
kurulu oluşturulması esnasında, iş yerinde en fazla disiplin suçuna karışan, en
uyumsuz, kaytarma eğilimine sahip çalışanları belirlemiş ve çalışan temsilcisi
olarak aday göstermişti. O zamanlar, yapılanın ne kadar büyük bir haksızlık ve
de saçmalık olduğunu düşünürken şimdi bambaşka bir düşünce içerisinde,
kendisini ayakta alkışlama isteği duyuyorum. Nasıl oldu, neden oldu bilinmez;
şirket içerisinde, disiplin cezası gerektiren suçlar bir anda bıçak gibi
kesildi... Bir diğer yiğit ise çok daha farklıydı...tam zamanlı çalışmaya
başladığım ilk yıllarda, sevgili insan kaynakları yöneticim; personele yapılan
her iyiliğin, verilen her sosyal yardımın, gösterilen her toleransın yeri
geldiğinde personelin yüzüne vurulması gerektiğine inanıyordu!! O inanıyordu
inanmasına ama ben buna bir türlü inanamıyordum... Personel, kendisini
yöneticisine karşı borçlu hissederse, daha verimli çalışacaktı. Adamcağızın
minicik küçücük hatta ufacık kapasitesi ile hayata bakışı bu kadarcıktı...
Uzatmadan sonucunu söylemek gerekirse, bu adamcağız yoğurdu ağzına yüzüne
bulaştırarak yemeyi tercih edenlerdendi... sonu pekte istediği gibi olmadı, bu
ayrı mevzu.
Yaşadığım sahil
kasabasının, hatırı sayılır aile şirketleri arasında yer edinmiş orta ölçekli
bir şirketin yöneticisinin; insanlara iki çift kelamı ve bir ''günaydını'' çok
gördüğüne, diğerinin ise kafayı fazla mesai ile bozduğuna da şahit oldum ki bu
enteresan insanların yedikleri şeyin
yoğurt olduğundan bile şüphe duyuyorum.
Sadece şirket
yöneticileri, akademisyenler, öğretmenler mi? Tabiki hayır… doktorlar,
mühendisler, sporcular,esnaflar, biyologlar, şoförler, yazarlar ve daha nice
meslekten insanlar. Çalışma hayatı içerisinde onları, değer meslektaşlarından
farklı kılan şey durup, çalışma hayatına ve işlerine bakmış oldukları pencere. Ben mi? Eeee benimde farklı yollarım,
yöntemlerim var elbet. Lakin tekrar anneannemin sözüne gelecek olursam;
‘’Sorsan
hepsinin yediği bal, biri akıta akıta, biri bakıta bakıta’’
Aman siz hayata, daha geniş, daha renkli, daha İNSANCIL bir
pencereden bakmaya çalışın. Bu güzel Pazar gününde, bunu bir düşünün
isterseniz?