26 Mayıs 2017 Cuma

Kırk Yıl Hatırlı Sohbetler; Radikal Dönüşüm


''KIRK YIL HATIRLI'' SOHBETLER

   Radikal Dönüşüm

   Nerede bir başarı hikayesine rastlasam, bir sohbet koparmadan bırakmadığım malumunuz. Bu sefer bu fırsatı; dört yılımı geçirdiğim ve yıllar sonra yolumun bir sebeple yeniden düştüğü Bursa'da yakaladım. Tamamen tesadüf eseri olduğunu belirtmeliyim...Sadece şans!

   Bursa'ya kadar gidip, değerli dostları görmemek olmazdı tabi. İçlerinden bir tanesi; Bursa'nın köklü ailelerinden birine ait bir tekstil firmasının toplam kalite yönetiminden sorumlu eski bir arkadaşımdı. Böylece kendisinin daveti üzerine, şirketlerinin geleneksel hale getirmiş olduğu ''Birlik&Beraberlik'' yemeğine katılma şansım oldu.

   Bursa'nın tanınmış ve şık otellerinden birinde gerçekleşen yemek için hayli emek ve para harcandığı şüphesizdi. Yemek salonuna girene kadar yürüdüğümüz geniş koridor; sağlı-sollu bir şekilde şirketin -profesyonel bir fotoğrafçı tarafından çekildiği belli olan-görselleri ile süslenmişti. Salona girdiğimizde, bizi oldukça güzel çiçeklerle bezenmiş masalar ve masaların tam karşısına, salonun her yerinden görülebilecek bir şekilde, dev bir beyaz perde ve projeksiyon sistemi kurulmuştu. Sebebini yemek saati gelip çatınca anladım..

   Yemek, şirketin ''geçmişi, bu günü ve geleceği'' konularını kapsayan güzel bir kısa filmle başladı. Benim açımdan oldukça dikkat çekici bir filmdi. Kişilik özelliklerim, mesleğime olan takıntım ile birleşince en ince detaylara bile takıldığım artık herkes tarafından biliniyor olacak ki, yüz ifadem yakalayan arkadaşım film esnasında kulağıma eğilip; eğer istersen yönetim kurulu başkanımızla seni tanıştırabilirim.. dediğinde, kesinlikle isterim! diye bağırdığımı hatırlıyorum.

  Evet, kesinlikle istiyordum. Çünkü, izlediğim 10 dakikalık film, kafamda onlarca soru cümlesi yaratmıştı. Her birini sormam mümkün değildi tabi, bu yüzden yemeğin geri kalan kısmında en önemli sorularımı bir sıraya koymakla meşguldüm.

   İlk sorum kesinlikle şu olacaktı;

   Aile üyelerinin bir çoğu tekstil ve endüstri mühendisi olmasına rağmen filmin başında, şirketin tekstil sektöründe değil, gıda sektöründe faaliyet göstermek üzere açıldığı ve yaklaşık 6-7 yıl bu sektörde faaliyet gösterdiği anlatılıyordu. ''Bu radikal bir karar değil mi? Farklı bir sektör, farklı bir alan...''

  Hali ile ikinci sorumu tahmin etmek zor değil.

''Neden gıda sektöründen vazgeçip tekstil sektörüne geçiş yapıldı?''

   Çalışanlar neye göre seçilmişti? Bu şirkette kariyer sahibi olmak için neler gerekliydi... derken konuyu asıl soruma getirmem gerekiyordu.

   Şirketin gıda sektöründe faaliyet gösterdiği 7 yıl boyunca, filmde görülen yüzler hep aynıydı. Genel müdürler, yöneticiler, birim amirleri hatta temizlik görevlileri.. Ama tekstil sektörüne geçişten itibaren, çalışanların tamamı neredeyse değişmişti! Evet sektör değişikliği, bir takım pozisyonlarda değişimi şart kılar ancak bu, genelde yönetim birimlerinde ve vasıflı personelleri kapsayan bir değişim olur. Bu şirkette ise, kapıdaki bekçiden, şoföre, temizlik  personellerinden, santral memurlarına kadar bir değişim söz konusuydu. Ve neden olduğunu anlamadığım bir şekilde bu durum filmde, açık açık dile getirilmiyor olsa da, bilinçli bir şekilde gösteriliyordu. İşte, tanışma anına dek içimi kemiren soru tam olarak buydu... 

                                                                     NEDEN?

   Akşamımız son derece keyifli bir şekilde devam ederken, arkadaşım kolumdan tutarak beni üst düzey yöneticilerle birlikte şirket kurucularının da bulunduğu hoş ve her anlamda donatılmış bir masaya götürdü. Bir kaç kişiyi başı ile selamladıktan sonra, beni yaklaşık ellili yaşlarının henüz başında -az önce izlediğim filmde kurucu aile üyelerinden olduğunu  hatırladığım- bir beyefendinin yanına çekerek, taktim etti. Mesleğimi, yaşadığımı şehri, nerden tanıştığımızı anlatırken oldukça rahat görünüyordu. O halde, çalışanlarına karşı samimi hatta belki babacan bir şirket sahibiydi.

   Yanılmamıştım, beni oldukça nazik karşılayan bu beyle, ara sıra yöneticilerin de dahil olduğu, güzel bir sohbetin içinde buldum kendimi. Tabiki tüm cevaplara da bir bir ulaştım. Sizi daha fazla ayrıntıya boğmak değil niyetim, bu yüzden hemen cevaplara geçeceğim.

   Öncelikle, endüstri mühendisi olan bu beyefendi, gıda sektörünün o dönem kendisi için bir tutku olduğunu anlattı. Hatta öyle bir tutkuymuş ki, dünyanın dört bir tarafını adeta bir gurme havasında gezerek, kuracağı iş için kendisine bir veri tabanı bile oluşturmuş.

   -Riskli olduğunu biliyordum ama tutkularımı bir kenara bırakamıyordum. Sonra öğrendim ki insan her konuda bir şey bilmeli ama her şeyini bildiği bir konu ile ilgili kesin kararlar almalı (samimiyeti o kadar hoşuma gidiyor ki gülümsüyorum, karşılık olarak gülümsüyor).

   Hemen arkasından ikinci soruma yanıt geliyor, aslında sonuna kadar sektör değişikliğini hiç düşünmemiş. Ancak şirketin yedinci yılında durumlar oldukça kötüye gitmiş. Maddi olarak büyük kayıplar vermişler. O dönem sektör genelinde yaşanan olumsuz gidişatta tuzu biberi olmuş ve büyük bir tutkuyla kurulan şirket, finansal danışmanlara ve vasıflı onlarca personele rağmen, krizin eşiğinde bulmuş kendini.



   - Ya şirketi kapatacaktım ya da elimde olan sermayemi yeni bir radikal karara hibe edecektim. Ben yeni bir kararı seçtim... (yine beni gülümseten bir cevap). Gerek ailemin gerekse benim daha vakıf olduğumuz bir alana yatırım yapmaya karar verdim. Yani tekstil.. Üstelik Bursa bunun için oldukça doğru yerdi. (Öyle değil mi diye sorarken o da gülümsüyor). Kalan tüm varlığımı, şirketi dönüştürmek için harcadım. Zor geçen bir yılın sonunda artık üretim ve satış yapabilen bir tekstil şirketiydik. Sıra asıl dönüşümdeydi...

   Sanırım soruların gidişatından, asıl olarak neyi merak ettiğimi anlamıştı ya da sohbetin akışı bizi kaçınılmaz olarak bu konuya getiriyordu. Anlamış olsa da şaşırmayacaktım zira oldukça zeki olduğunu anlamak pek zor değildi! Hemen sordum; ''sanırım asıl dönüşümden kastınız, çalışanlarınız...''

   -Hemde hepsi! diye cevaplıyor. Hepsi, birer birer..

   -Neden? (Bu sorunun arkasından, beni uzun süre üzerinde düşündüren ve bu yazıyı kaleme almama neden olan o cevabı alıyorum!)

    -Çünkü gıda benim sadece tutkumdu... Onların ise işi! Beni adım adım krize götüren, ucuna kadar geldiğim uçurumdan, düşeceğim anı sessizce izleyen bir ekip düşün. İşte ben o ekibin, kriz sonrasında şirketimi rayına oturtmak için çabalayacağına hiç bir zaman inanmadım. Üstelik  sadece ben değil artık tüm Bursa, şirketimin içinde bulunduğu durumdan haberdardı ve aynı yüzlerle devam etseydim ne olurdu biliyor musun Eda'cığım? Yeni bir adım atmış olmaz sadece bir ölüyü diriltmeye çalışıyor olurdum. Bir kaç ay içinde 53 yetkilinin neredeyse 40'nı çıkarmış ve yerine ciddi bir eleme ile yalnızca -her biri alanında uzman- 20 kişi almıştık. İnanabiliyor musun 40 kişi yerine 20 kişi... Ve hiç bir şey aksamıyordu. Yarıya inen sadece maliyet olmuştu. Maliyetlerden yapmış olduğum tasarrufu, çalışanlarımın eğitimine ve ailelerine kullandım. Bu gün burada gördüğün insanların neredeyse tamamı o ekibin bir parçası. Bu şirketin en büyük özelliği şu; ben her şeyimi onlara borçlu olduğumu iyi bilen bir patronum ve bunun farkındalığı ile kararlar alıyorum. Onlar da sahip oldukları her şey için bana minnet duyuyor ve görevlerini bu sorumluluk bilinci ile yerine getiriyorlar. İşte bu benim gurur tablom..

   Yemeğin başında izlediğim ve anlatmaya çalıştığım bütün filmi unutun.. Çünkü başarı işte tam olarak, duymuş olduğum bu son cümlelerin altında yatıyor!

   Bu arada unuttuğumu düşünmeyin! Tabi ki de bu ciddi personel değişiminin, filmde sözle ifade edilmese de, neden bu kadar göz önüne serildiğini sordum. Cevap mı? Her şeyi anlatan bir gülümseme ve tahmin ettiğime çok yakın bir cümle;

- Sadece maziyi hatırlatan küçük bir detay...













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder