16 Ekim 2016 Pazar



                         !!! BENDEN SÖYLEMESİ !!!


   Türkiye'de yakın zamanda yapılmış olan bir araştırmaya göre, iş yerinde mutluluğu sağlayan faktörler şu şekilde sıralanmış;

•    Birlikte çalışılan iş arkadaşları
•    Değerli hissetmek
•    İyi kazanç
•    İyi çalışma saatleri
•    Hafta sonu tatili veya yan haklar
•    Birlikte çalışılan yönetici
•    Az stres
•    Saygın bir çevrede çalışmak
•    Üretken bir iş çevresine sahip olmak
•    İşyeri lokasyonu

   Araştırma sonuçlarının sırasına yüzde yüz katılmıyor olsam da ilk sıradaki faktör olan ''iş arkadaşları'' konusunda hem fikirim. Şimdi bir düşünün; haftanın altı günü günde sekiz saatten hesaplayacak olursak - ki özel sektör çalışanları için sekiz saatlik mesai neredeyse bir ütopya-  48 saatinizi işyerinde geçiriyorsunuz. Haftayı bir kenara koyalım, bir gün içerisinde on iki saatlik gündüz süresinin minimum sekiz saati işyerinizde, iş arkadaşlarınızın arasındasınız. Bir çoğumuzun aile bireyleri ile bu kadar vakit geçirmediği bir gerçek. Hal böyle olunca, işyerindeki psikolojik durumunuzun, iş tatmini ve motivasyonunuzun büyük ölçüde iş arkadaşlarınıza bağlı olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz.

   Araştırmada öne çıkan bir başka konu ise, katılanların üçte ikisi daha iyi bir teklif alsalar bile saygı duyuldukları ve sevildikleri iş ortamına sahiplerse bu teklifi geri çevireceklerini belirtmesi. Türkiye’deki benzer araştırmalardan örnekler veren Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden yapılan açıklamalarda; iş yerine bağlılığı yüksek olan kişilerin %86’sının iş arkadaşlarıyla daima veya genellikle olumlu etkileşim içinde olduğu belirtiliyor. İş arkadaşlıklarının iş ortamının daha olumlu ve güvenli olmasını sağladığına da dikkat çekiliyor.

   Elbette ki sorumluluk alanının farkında olan, ruh hali ve dengesi sağlam, karakterli, çözüm odaklı bir iş arkadaşı, aynı ortamda çalışan diğer bireyleri de benzer şekilde davranış geliştirmeye yöneltiyor. Buraya kadar her şey açık ve net; İş arkadaşı, motivasyon üzerinde oldukça etkili!

   Peki, Türkiye'de her ÜÇ özel sektör çalışanından İKİSİ  ''işyerinde mutsuz çalıştığını'' ifade ediyor ve bu bir takım nicel ve nitel verilerle de destekleniyorsa, bizim sorunumuz ne? İşte cevap;

  1. Çalışanların bir biri ile pozitif bir etkileşim içerisinde bulunmasına alerjisi olan İŞVERENLER.
  2. Çalışma arkadaşlarının, huzur içerisinde işlerini yürütmesine alerjisi olan İŞ ARKADAŞLARI.
   Abartıldığını düşünmeyin sakın zira bu ülkede, yalnızca patronlarının tutumu ve ön yargıları nedeniyle, aynı işyeri içerisinde bulunup farklı departmanlarda çalışan bireylerin birbirlerine günaydın demeye çekindiklerini görmeniz mümkün. Ya da işvereninizin sizi, bir başka çalışana nazik davranırken görmesiyle birlikte; o çalışanı kayırmak ile suçlanmanız da yaşanma ihtimali hayli yüksek bir olay. Genellikle mesai saatleri dışında, işyerinden arkadaşlarınız ile görüşüp görüşmediğiniz, kimler ile ne sıklıkta bir araya geldiğiniz, gün içerisinde farklı bir departmana girip girmediğiniz hatta öğle yemeğini hangi iş arkadaşınız ile yediğiniz bile bir gözlem konusu olabilir. Ne yazık ki tüm bu tutum ve davranış eğiliminin sonucunda pek çok işveren kendi çabasıyla; paranoyak, geçimsiz, mutsuz ve verimsiz personellerden oluşan bir topluluğun lideri olup çıkıveriyor.

   Diğer bir konu da çalışma arkadaşlarınızın tutum ve davranışları. Bu durumun çok daha ciddi boyutlara ulaşabildiğini belirtmek isterim. Öyle ki, iş mahkemelerine taşınan mobbing davalarının neredeyse %80'inini, ''iş arkadaşı'' kökenli davalar oluşturuyor. Çoğu zaman mobbinge uğradığınızın farkında bile olmamanız da cabası.

   Yüksek Lisans eğitimim esnasında incelemiş olduğum bir mobbing davasını örnek göstermek isterim.

   İlgili davada davacı çalışan; iş arkadaşı ile aynı vasıflara sahip olması, aynı görev tanımına bağlı çalışması ve aynı ücreti almasına rağmen tüm iş sorumluluğunun kendi üzerinde olduğunu, iş arkadaşının sorumluluk almaktan kaçındığını, işten kaytarma eğilimi içerisinde bulunduğunu, mesai saatleri içerisinde sürekli özel telefon görüşmeleri yaptığını ve çalıştığı esnada kendisine sürekli diğer çalışanları kötüleyerek çalışma istek ve hevesini kırdığını belirtiyor ve ekliyordu;  - Bana sürekli ''Bu işyeri çalışılacak bir yer değil, dayanamıyorum, işten ayrılacağım, ben senin yerinde olsam başka bir iş bulurdum, en kötü yer bile buradan iyidir'' diyerek, beni işten ayrılmaya sevk ediyordu. Çalışma hevesim kırıldı, psikolojik durumum, işyerinde bulunmak istemeyecek kadar bozuldu. İş arkadaşım tarafından mobbinge uğradım. Davacıyım...

   İnanın, mobbinge uğradığının geçte olsa farkına varan bu çalışan; kelimesi kelimesine samimiydi. Dava sonucunda, geçerli ve yeterli delili bulunmayan davacı mahkemece haksız bulundu. Kendisine mobbing uygulayan diğer çalışan ise belki de, her fırsatta memnun olmadığını belirttiği işyerinde hiç olmadığı kadar mutlu bir şekilde çalışmaya devam ediyordur, kim bilir?

  Belki de yapmamız gereken şey oldukça basittir. ''İnsan kaynakları yönetim süreçlerini bir kademe daha ileri götürerek, psikoloji ve sosyoloji bilimi ile desteklemek''.
  
   İş görüşmelerini ve mülakatları, insan kaynakları sorumlusu ile birlikte uzman psikolog ya da belki bir sosyolog ile birlikte yürütmeliyiz. Hatta zaman zaman, çalışanlarımıza yönelik, ''çalışma psikolojisi'' konulu anketler, gözlemler ve tespit taramaları yapmalıyız.

   Ne de olsa, bir sepet taze elmanın içerisine karışan ve gözünüzden kaçan küçük bir çürük elma; bir sepet elmayı gözden çıkarmanıza neden olabilir. Benden söylemesi...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder