24 Ekim 2016 Pazartesi


                   ŞİŞTTT KOMŞULAR DUYMASIN!


   Dönüyor dolaşıyor hep aynı konuya geliyorum. Denetim!

   Ne zaman, şöyle kendimle baş başa kalıp düşünme fırsatı bulsam; dönüp dolaşıp şu ''denetim'' mevzusunu neden bir türlü başaramıyoruz? sorusuna takılıp kalıyorum. Detayları bir kenara bırakacağım zira denetim; siyasetten sosyal hayata, ticaretten eğlenceye kadar her alanda düzenli olarak uygulamayı başaramadığımız bir konu.

   Sadece çalışma hayatını göz önüne alarak, açacağım ağzımı yumacağım gözümü. Abartacağım da üstelik çünkü DENETİMSİZiz biz! Bu yüzden önce literatürde geçen DENETİM kavramına değinmek istiyorum;

   Denetim;  İktisadi faaliyet ve olaylarla ilgili iddiaların önceden saptanmış ölçütlere uygunluk derecesini araştırmak ve sonuçları ilgi duyanlara bildirmek amacıyla tarafsızca kanıt toplayan ve bu kanıtları değerleyen sistematik bir süreçtir.  Kurumların ve işletmelerin hukuk düzenine uygun faaliyette bulunup bulunmadıklarını belirlemek, çıkar ilişkisinde bulunan kişilere ve devlete hesap verme yükümlülüklerini yerine getirmelerini sağlamak amacıyla kayıt ve belge düzeni getirilmiş; belirli dönemlerde faaliyetlerle ilgili sonuçların ilgili kişilere ve devlete raporlanması zorunlu tutulmuştur. Faaliyet sonuçlarının işletmelerle çıkar ilişkisinde bulunan kişiler ve devlet adına araştırılması yasalarla zorunlu hale getirilmiştir.

   Şimdi satır satır eleştirmeye başlayabiliriz;

      1.    '' İktisadi faaliyet ve olaylarla ilgili iddiaların ÖNCEDEN SAPTANMIŞ ÖLÇÜTLERE uygunluk derecesini araştırmak ve sonuçları ilgi duyanlara bildirmek''  
   Ne de güzel ifade edilmiş literatürde. Gel gelelim bizim çalışma hayatımızda; ölçütleri önceden saptamak bir tarafa dursun, neden bir takım ölçütlere ihtiyacı olduğunu bilen kaç işletme vardır? Bir elin parmaklarını geçer mi? İyimser olmak isterdim ama SANMIYORUM.  Birde söz konusu bu ölçütleri kimin belirleyeceği konusu var ki; adeta arap saçı!!

      2.    ''TARAFSIZCA kanıt toplayan ve bu kanıtları değerleyen''

     Tarafsızlık... Bizim çalışma hayatımızda bu kelimenin imkansızlık ile eşdeğer olduğunu düşünüyorum. Tamamen deneyime dayalı olarak, şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim; denetleyeceği işyerine önceden haber gönderen, nerede ve nasıl ağırlanacağı en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir denetmen tarafından gerçekleştirilen denetim TARAFSIZ bir denetim olmaz, OLAMAZ! 
 
   Üniversite yıllarımda oldukça çok izlediğim Hollywood filmlerinin o müthiş müfettiş sahnelerini hatırlıyorum. Başta aşağıya jilet gibi giyinmiş, oldukça ciddi görünümlü, nadiren gülümseyen bir beyefendinin, elinde büyük bir evrak çantası ile genellikle bir bankanın kapısından içeri girişi ile birlikte çalışanların ve daha da önemlisi patronların bir hayli stresli saatler yaşadığı o meşhur sahnelerden bahsediyorum... Sonra da gözümün önüne, denetim yaptığı şirket/kurum yöneticileri ile şık mekanlarda ya da mükemmel ziyafet sofralarında kanıtları değerlemeyi tercih eden hatta  hoş bir sohbetin ardından işvereni iyi niyetli! bularak; gözlemlenen her uygunsuzluğa ''iyi niyet'' ilkesine bağlı olarak gereğinden fazla hoşgörülü yaklaşan denetmenler geliyor. Üzülüyor, irkiliyor en çokta acıyorum...

     3 .    ''Sistematik bir süreç'' 

      Yani belirli bir zaman dilimini kapsayan, belirli bir yöntemi olan, belirli periyotlarda tekrarlanan düzenli bir süreç.  Yine sorunun kaynağına yani çalışma hayatımıza dönüyorum ve  içerisinde ''sistematik'' bir şeyler arıyorum. Sahi sistematik ne var bizim hayatımızda? Mutlaka duymuş olduğunuzu düşündüğüm ve de çok yerinde bulduğum bir söz var;

   ''Türk gibi başla, Alman gibi sürdür, İngiliz gibi bitir! ''  

    Evet, bir heyecan ve müthiş bir azim ile ''hadi Bismillah'' diyerek başlıyoruz. Başlıyoruz başlamasına da sürdüremiyoruz, başladığımız işi bir türlü bitiremiyoruz. Hepimizin hayatında  bir dönem, pazartesi başlayıp salı akşamı biten diyetler, özenle hazırlanan fakat takip edilmeyen ders planları olduğu gibi, işletmelerimizin de sistemsiz, metotsuz ve ne yazık ki plansız bir çok prosesi(süreci) var. Hak verirsiniz ki, baştan sona sistemsiz bir kurumu, sistemli bir şekilde denetlemek yerine deveye hendek atlatmayı daha yakın bir seçenek olarak düşünebiliriz.


    4.    ''Çıkar ilişkisinde bulunulan kişilere ve DEVLETE hesap verme yükümlülüğü''

    işte bu noktada, işletmelere/ kurumlara hak vermemek elde değil. Hesap soran yok ki hesap versin!! Alan memnun, satan memnun. Müşteri; işim görülsün, ihtiyacım karşılansın da nasıl olursa olsun derdinde. Çalışan; benim maaşım yüksek olsun, sigorta pirimim yatırılsın, kanuna uygun şartlarda çalışayım da diğerleri nasıl çalışırsa çalışsın zihniyetinde. Devlet mi? çocuklar bağırıp çağırmasın da sessiz sedasız isterlerse birbirlerini yesinler diyen ebeveyn misali... Aman komşular duymasın, başımız ağrımasın!!

   Uzun lafın kısası, bir denetim düşünün ki neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Körler, sağarlar birbirini ağırlıyor. Görmeyenler, duymayanlar, bilmeyenler hüküm sürüyor.

  Eminim ki bir çok hanede bu durum masaya yatırılıyor, tartışılıyor tartışılmasına ama;

    Amaann şiştttt sessiz olun komşular duymasın !!






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder