29 Ekim 2016 Cumartesi

Çalışma Hayatınızın Yönetim Rejimi Cumhuriyet mi?

 ÇALIŞMA HAYATINIZIN YÖNETİM REJİMİ CUMHURİYET Mİ?

              
   Bu gün; 29 Ekim.
   Bu gün; Türkiye Cumhuriyetinin 93. yıldönümü.

   Bu gün; yüce Türk Milletinin doğum günü.

              Kutlu olsun...

    93 yıl evvel bu gün, TBMM’de kabul edilen bir yasa ile Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve Gazi Mustafa Kemal Paşa oy birliğiyle Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

   Yıllar sonra bile tüm dünya o maziyi; ATATÜRK DEVRİMİ olarak anmıştır ve ilelebet anmaya devam edecektir. Ulu önderimiz Atatürk'ün bizlere en büyük emaneti olan Cumhuriyet ve Cumhuriyet ilkeleri, 7'den 70'e her birimizin sorumluluğu altındadır. Bu sebeple, söz konusu ilkelere kalben ve ruhen bağlı bir Türk genci olarak; (mesleki sınırlarım içerisinde kalarak) çalışma hayatı içerisinde ne kadar CUMHURİYETÇİYİZ? diye sordum kendime. Maksadım, mesleğimden ileri gelen eleştirel bir yaklaşım ile hunharca eleştiri yapmak değil ancak kendime sorduğum sorulara verdiğim ya da daha doğru bir ifade ile VEREBİLDİĞİM yanıtlar beni ziyadesiyle üzdü...

    Evet Atatürk'e ve onun ilke ve inkılaplarına tüm kalbimizle bağlıyız. 
    Evet söz konusu Vatan olunca, biz her zaman tek yürek oluruz.
    Evet, ilkokul sıralarından itibaren Atatürk ilke ve inkılaplarını ezbere sayarız.
    Evet Cumhuriyet'in anlam ve önemini biliriz.
    Evet bizler, o bir çift DENİZ MAVİSİ GÖZÜN bize neler anlatmak istediğiniz çok iyi anlarız anlamasına da neden uygulamaktan bu kadar aciziz? Bu gerçekten çok mu zor? Bir bakalım;

   Toplumsal ya da sosyal bir Cumhuriyet analizi yapmak elbette ki benim üzerime vazife değil, bu sebeple Çalışma hayatımız ile münakaşa edeceğim yine. Tabi ki Cumhuriyet Rejiminin değişmez ve sarsılmaz ilkeleri ışığında...

   Cumhuriyet yönetiminin birinci Özelliği; ''Seçim esasına dayanan bir idare olmasıdır. Bu seçim de gerek seçme gerekse seçilme hakkı bakımından belli bir kişiye, belli bir zümreye, belli bir sınıfa ait değildir; bütünüyle millete aittir. Cumhuriyetle yönetilen bir devlette bir görevin, ilâhî bir kuvvete dayanması veya babadan oğula geçmesi gibi bir usul de yoktur ve olamaz.''

   Kendime sordum;
  • Ülkemizde; özellikle küçük ve orta boy işletmeler ile aile şirketlerinin üst düzey yöneticileri nasıl belirleniyor? Neye göre bir seçim yapılıyor?
   Cevapladım;

   Babadan-oğula, amcadan- yeğene, dayılardan-halalara, kuzenlere... Evet Cumhuriyet ilkelerini anlıyoruz...

   Cumhuriyet rejiminin ikinci özelliği, ''Bu rejim her şeyden önce kişi, zümre ve sınıf yararını değil, kamu yararını ön planda tutan, kamu yararına dayanan bir yönetim şeklidir.''

   Kendime sordum;

  • Çalışma hayatımız içerisinde, hak edilmemiş(istifa eden işçiye yapılan) bir takım ödemelerin çeşitli sözleşmeler ile '' iş sonu tazminatı'' adı altında işçilere verilmesi,  hak edilmiş kıdem tazminatının işçi hesabına yatırılıp çoğu zaman zorlama ile geri iade ettirilmesinin sebebi nedir? ( Yok canım demeyin, emin olun; çalışma hayatımız içerisinde bu tür olayların yaşanması sebebi ile yazılıyor) 
   Cevapladım; 

    İstifa eden işçiye ödenen tazminat ücret olarak değerlendirilir ve yasal kesintiler yapılır. Ücret olarak değerlendirildiğine göre gider yazılması da yasaldır yani vergiden düşülür. Gelelim kıdem tazminatına ee o da; Gelir vergisinden müstesnadır. Niyet açık... Kamu yararı, işletme anlayışımızın neresinde? Ama evet Cumhuriyet ilkelerine bağlıyız...

   Cumhuriyet rejiminin üçüncü ve en mühim özelliği, ''İnsan unsuruna verdiği değer, insan hak ve hürriyetlerine gösterdiği saygı, çağdaşlaşmayı, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı en iyi şekilde gerçekleştiren bir ortam oluşturmasıdır'' 

    Kendime sordum;

  • Ülkemiz çalışma hayatı için; insan onuruna yakışır iş, sosyal katılım, kararlara ve yönetime katılma, cinsiyet eşitliği, eşit işe eşit ücret, eşit kariyer olanakları gibi kavramlardan bahsetmek mümkün mü? Ya da 4857 sayılı iş kanunumuzda, işçi ve işverene tanınan tüm hakların ve yüklenen yükümlülüklerin eksiksiz yerine getirilmesi söz konusu mu?
   Sanırım, bu kısmı yazarken yüzümün almış olduğu ifadenin farkında olmam sebebi ile bu soruyu yanıtlamadan geçiyorum. Zira göz var iza var, cevap apaçık ortada... Ancak burada tarafsız olduğumu da belirtmek isterim. 4857 sayılı iş kanunumuz; hem işverene hem de işçiye bir takım yükümlülükler yüklemiş ve bir takım haklar tanımıştır. Çoğunlukla hak mağduru işçilerle karşılaşıyor olsak da mağdur işverenlerin varlığı da göz ardı edilemez. Ama evet, Cumhuriyet ilkelerinin yükümlülüklerini taşıyabiliriz...!

    Cumhuriyet rejiminin dördüncü özelliği; '' Vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini devlet teminatı altına alması, millî birlik ve beraberliğimizi pekiştirici olması, millî sınırlarımız içinde hiçbir ayrıcalık yapmaksızın bütün vatandaşlarımızın paylaştığı, yararlandığı ilkelere sahip olması''

    Kendime son defa sordum;

  • Çalışma hak ve hürriyetimiz, çalışma hayatı içerisinde sahip olduğumuz hak ve özgürlüklerimiz hatta yalnızca insan olduğumuz için sahip olduğumuz temel hak ve hürriyetlerimiz gerçekten devlet teminatı altında mı? Türkiye'nin en ücra köşelerinde faaliyet gösteren işletmelerde, insanlar hangi şartlar altında çalışıyor, çalıştırılıyor? Devletin gerçekten bundan haberi var mı? Her şeyi devletten bekleyemeyiz diyelim, o halde bizler haberdar mıyız? Duyarlı mıyız? Yoksa ben kendi yoluma bakarım diyerek, at gözlüğünü kafamıza geçiriverenlerden miyiz?
    Bu soru karşısında vicdanım son derece rahat. Haksızlık karşısında durabilirim, inançlarımı körü körüne savunabilir, sorunların üzerine gidebilir ve usulsüzlükleri korkusuzca kaleme dökebilirim. Cesaretliyim lakin aynı zamanda şaşkın.

   Kendi haklarını savunmayan ve ya savunmaması gerektiğini öğrenen insanların haklarını savunmaya çalışmak, çok büyük bir hayal kırıklığı ile sonuçlanabiliyor. Ancak sorsanız, evet hepimiz CUMHURİYET İLKELERİNİ İLELEBET SAVUNABİLİRİZ... Üzgünüm, ama Cumhuriyet ilkelerini savunmanın ilk aşaması; onun size kazandırmış olduğu hakları korumak ve savunmaktır.

   Kendine sorular sorabilen, sorularına doğru ve tarafsızca cevap veren ve korkusuzca sorunların üzerine gidebilen gerçek CUMHURİYET insanlarından umutluyum. Gerisi mi? Onların zararı Cumhuriyetimizden önce kendilerine...


         ''Kudretsiz dimağlar, zayıf gözler, hakikatı kolay göremezler. O gibiler Büyük Türk Milleti’nin yüksek seviyesine nazaran geri adamlardır. Fakat zaman bütün hakikatleri en geri olanlara dahi anlatacaktır. Milletimizi vehimlerden kendini kurtarmağa muktedir hale getirmeye çok çalışalım.”

                                                                           (19 Ekim 1925, Mustafa Kemal Atatürk)

Cumhuriyetimizin 93. Yıldönümü, hepimize kutlu ve mutlu olsun..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder