11 Eylül 2016 Pazar


                            KARİYER KAPMACA



   Yüksek lisans eğitimim sırasında CRM - veri tabanlı pazarlama - dersimize giren son derece değerli bir üstadımızın önerisi üzerine, uzun bir süredir izlediğim bir dizi var. ''House of Cards''. Politik drama türündeki bu Amerikan dizisi, Michael Dobbs'un kitaplarından televizyon dizisine uyarlanmış. Günümüzde Washington, DC'de geçen House of Cards, Güney Karolina'dan seçilmiş Demokratik Partili bir kongre üyesi olan Frank Underwood'un kendisine vaat edilen ABD Dışişleri Bakanlığı pozisyonuna başkasının atanmasından sonra uygulamaya koyduğu stratejik planı konu alıyor. Diziyi takip edenler bilir, karakterimiz öylesine temiz bir strateji uyguluyor ki, kendi çalışma hayatımızla kıyaslamadan duramıyorum. Temiz strateji derken neyi kastediyorum? Öncelikle karakterimiz Mr. Underwood; yenilgiyi kabul edip kabuğuna çekilmiyor, olay hakkında ise en ufak bir dedikoduya dahi mahal bırakmıyor. Kendisinin hak ettiğini düşündüğü göreve getirilmiş olan zat-ı muhtereme hiç bir kaba davranışta bulunmuyor bilakis hem istediği göreve getirilmiş olan karaktere hem de kendisini o göreve layık bulmamış olan Amerikan Başkanına eskisinden çok daha yakın durmayı tercih ediyor. Ne demişler; dostunu yakın tut, düşmanını daha da yakın.. ben ise bu duruma, '' en iyi savaş, mesafesiz olandır'' diyeceğim. Peki karakterimiz neler mi yapıyor? Eee o kadar detay verirsem bir anlamı kalmaz değil mi? İzlemenizi şiddet ile tavsiye edeceğim, muhteşem bir kurgu.


   Ağzımıza bir parmak bal çalıp sustun demeyin, amacım bir dizi tanıtımı yapmak değil elbet. Gelelim asıl meseleye, yani ülkemiz çalışma koşulları ve hayatı içerisinde ''kariyer savaşlarına''. İlkokul yıllarımda, arkadaşlarım ile birlikte keyifle oynadığımız bir oyun vardı; köşe kapmaca. Özellikle çocukluk dönemi 90'lı yıllara dek gelen okuyucularımın yüzünde küçük bir gülümseme belirdiğine eminim... Bir grup çocuk, okul koridorunda bulunan köşelere konumlanır, yerlerini rakiplerinden korumaya çalışırlardı. Her kim, köşesini bırakır ya da bir anlık dalgınlıkla köşesinden uzaklaşırsa o vakit; ebe olan çocuk, köşeyi kapıverirdi. Bazen de kendi köşesini güvenceye almış çocuklar, dalgınlıkla köşesinden uzaklaşan çocukların yerlerini ebeye fısıldarlardı. İşte ülkemiz çalışma hayatı içerisinde statü sahibi olmak ve statüyü korumak da tıpkı böyle bir oyun hatta bir nevi ''kariyer kapmaca''.
  
    Çalıştığı şirket için emek harcayan ve karşılığında hakkı olana ulaşmayı planlayan başarılı çalışanların önüne engeller koyanlar mı dersiniz? Yoksa kendini sağlama almış olup, köşe kovalayan ebelere fısır fısır yol gösterenler mi? Nietzsche’nin çok sevdiğim bir cümlesi var. “Kendi omzuna tırmanarak yüksel!! '' Basit ama iddialı bir cümledir, çünkü ancak; kendi çabalarına tutunduğun zaman, tırmandığın yerde kalabilirsin...  Evet, belki başkalarının köşelerini kaparak, başkalarının başarılarına tırmanarak ya da buna niyet ederek; tamamen şans eseri statü sahibi olabilirsiniz fakat bilgi sahibi olamazsınız. Bilgi olmaksızın kazandığınız statü ise üzerinize bir kaç beden büyük gelen emanet bir giysiden farksız olacaktır. Bununla ilgili olarak geçtiğimiz günlerde bana; ''işte bu'' dedirten bir makale okumuştum. Makalede İnci Holding'in oluşturduğu  ''aile yönetim konseyinden'' bahsediyordu. Konsey kararlarına göre ''aile üyelerinin üstleri, aile üyesi olmayan yöneticilerden seçiliyor. Ayrıca, işe yeni girecek olan aile bireylerinde;  2 yılı aynı yerde olmak üzere, en az 3 yıl başka bir şirkette çalışmış olma ve en az 1 terfi koşulu da aranıyor.'' Oldukça başarılı bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Tecrübeye, bilgiye ve kişisel çabaya değer vermek böyle bir şey...

   Başarı, bilgi ve de statü; karşılığında bir bedel ödemeksizin, ter dökmeksizin, yorulmaksızın hatta yıpranmaksızın ulaşılabilecek bir köşe değildir. Köşenizi kaybetmekten korkmayın! Çünkü o köşe, gerçek anlamda size ait ise bir başkası orada uzun süre kalamayacaktır. Önümüzde, House of Cards'ın stratejik karakteri Mr. Underwood'dan ilham alabileceğimiz uzunca bir bayram tatili var. Bayramların o kendine has tatlı telaşları arasında vakit bulup diziyi izleyebilecek okurlarıma, şimdiden iyi seyirler dilerim.

   Mutlu Bayramlar...


               



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder