25 Ağustos 2016 Perşembe


                        EŞİTLİK ≠ ADALET


   Eşitlik.. Oldukça evrensel olan bu kavramın aslında ne kadar göreceli olduğunun farkında mıyız? Herkesin farklı bir eşitlik algısı vardır. Kimine göre eşitlik, sayısal kıstasların birbirine denk olmasıdır. Misal; ikisi de sekiz yaşında olduğu sürece, iki çocuk eşittir onlar için. Kimine göre ise yarışın aynı başlangıç noktasından başlatılması, eşitlik için yeterlidir. Bana göre mi? Bana göre eşitlik; ne sayısal verilerle ne de başlangıç ya da bitiş noktalarının aynı olması ile ilgilidir. Bana göre eşitlik, yetenek, amaçlar ve verilen şanslar ile ilgilidir. Evet evet, yanlış duymadınız şans ve eşitlik... Bir düşünün, amacın; ''en kısa sürede nehrin bir ucundan diğerine geçmek'' olduğu bir yarışta profesyonel bir yüzücü ile profesyonel bir dansçının, aynı anda aynı noktadan yarışa başlaması sizce eşitlik mi? Ya da 3 yaşından itibaren dünyanın en ünlü piyanistlerinden piyano dersi almış bir çocuk ile erken çocukluk dönemini salıncakların, kaydırakların tepesinde geçirmiş bir çocuk, dünyaca ünlü bir piyanist olma konusunda eşit şansa mı sahiptir? üstelik ikisinin de sekiz yaşında olduğunu hatırlatmak isterim... Tabi ki HAYIR.

   Şayet iki insan arasında gerçek anlamda eşitlik sağlamak istiyorsanız, kişilerin sahip olduğu yetiler ve kendilerinden gerçekleştirmelerini beklediğiniz amaçlar doğrultusunda, bu kişilere vereceğiniz şanslar üzerinde küçücük hileler yapmak zorundasınız! Kaplumbağa ile tavşan hikayesini bilmeyen yoktur sanırım, işte bu hikayede kaplumbağa için; yarışın bitiş çizgisini biraz daha öne çekmenin kimseye hiç bir zararı olmayacaktır. Üstelik, bu durumun eşitliği bozmayacağı aksine tam anlamda eşitlik sağlayacağı konusunda emin olabilirsiniz.

   Şimdi gelelim çalışma hayatına... 4857 sayılı İş Kanunumuzda da açıkça ifade edilen eşit muamele ilkesine ve ülkemizde ki uygulamalara. Elbette Sezar'ın hakkını Sezar'a teslim eden işletmeler de var. Ancak, bir elin parmaklarını geçecek sayısal üstünlüğe sahip olduklarından emin değilim.. İş kanunumuzun 5. maddesi eşitlik ilkesine değinir. Kanunumuzda yer alan bu, eşit davranma borcu çerçevesinde işverenden beklenen “eşit durumda olanlara” eşit davranmaktır. İş ilişkisinde işverenin yönetme ilkesi gereği bazı işçiler arasında ayrım yapması tabi ki de doğaldır. Ancak bu ayrım; işçilerin somut yetenek ve nitelikleri doğrultusunda olmalıdır. Aksi takdirde tamamen aynı şartlar ve niteliklere sahip olan işçiler arasında herhangi bir nedenle ayrım yapılması İş Kanunu 5. maddenin ihlali anlamına gelir ki; oldukça ciddi cezai yükümlülükleri olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

   Bir konu hakkında gerçek anlamda fikir sahibi olmak istediğim vakit, o konuyu bana aktaracak insandan, zihnimde bir şeyler canlandırmasını isterim. Bu nedenle tamamen soyut olan eşitlik kavramının çalışma hayatı içerisindeki -kanımca- yanlış uygulamalarını bir kaç örnekle somutlaştırmak ve önünüze gözle görülebilir bir tablo koymak istiyorum.

'' A Şirketinde, halkla ilişkilerden sorumlu olarak görev yapmakta olan, eğitim seviyeleri birbirine denk iki genç, aynı görev tanımı çerçevesinde yerine getirilmesi gereken işlerden eşit derecede sorumlu tutuluyor. Kıdem süreleri, iş tecrübeleri, kişisel yetenek ve beceriler, algılama gücü ve verilen görevi yerine getirme yetileri de birbirine neredeyse denk olan gençlerin ''eşit durumda olma'' şartını sağlamış oldukları inkar edilemez. Bu durumda, iş kanunumuzun kılavuzluğunda işverenden, söz konusu gençleri eşit ücret düzeyi ve kariyer planlamasına tabi çalıştırması beklenmektedir.'' Olması gereken de tam olarak budur.

  Bir diğer örnekte;

  '' Ülkenin en gözde üniversitelerinden birini aynı dönemde, derece ile bitirmiş iki iyi mühendis, aynı projede bir arada çalışıyor. İki mühendisimiz için de proje sonuna kadar geçerli olacak bir iş sözleşmesi hazırlanıyor. İkiside genç, yaratıcı ve de zeki. Buraya kadar bir eşitlikten bahsetmek mümkün. Bu nedenle ikisi için eşit bir başlangıç ücreti öngörülüyor. Ancak, mühendislerimizden biri, oldukça sorumluluk sahibi,projeyi benimsiyor ve elinden gelenin daha fazlasını yapabilmek adına uğraş veriyor. Diğeri ise, sorumluluk sahibi arkadaşına fazlaca güveniyor. Bu durumun gözlemlenebildiği an itibari ile eşitlik de bozuluyor tabi, üstelik bu durumun ispatı ile birlikte kanun hükmü de aşılabiliyor... Tüm gün şantiyeden şantiyeye koşan, gece sabaha kadar proje üzerinde inceleme yapan, işçilerle birlikte sahaya inen, yerinde gözlem yapan, her türlü standart sapmayı ve olasılığı hesaplamaya çalışan mühendisimiz ile sağa sola talimatlar yağdıran ancak sorumluluk almaktan sürekli kaçınan mühendisimizin aynı projede, aynı statüde ve aynı ücret düzeyi ile çalışmaya devam etmesi halinde eşitlikten bahsedebilmek mümkün mü? Aynı Üniversite, aynı bölüm, aynı derece, aynı yaş, aynı şirket ne farkeder? Eğer yalnızca başta saymış olduğum özelliklerin birbirine denk olması sebebi ile işyerinde, eşit muamele ve adil bir çalışma ortamı bulunduğuna inanıyorsak, sanırım eşitlik algımızı biraz sorgulamamız gerekecek...''

   Vermiş olduğum iki örnekte de, başlangıç noktalarını ya da sayısal verileri eşit sayabiliriz, mümkün. Ancak konumuz adil bir eşitlik ise, işte o zaman işin biraz daha derinine inmek gerekiyor. İşletme verimliliği ve üretkenliğe direkt olarak etkisi bulunduğuna inandığım eşit muamele ilkesinin, tespit ve uygulama aşamasında son derece zor olduğunu itiraf etmeliyim.  Dikkat, gözlem, performans değerleme hatta belki çeşitli mülakatlar gerektiren bir süreç olsa da, adil bir eşitliğin sağlayacağı verimlilik, üretkenlik ve sadakat için emeklerinize değecektir. Unutmadan; Eşit muamele ve adil çalışma ortamı olmaksızın, çalışma aidiyeti ve ortak işletme kültürü yaratamazsınız. O halde, vakit; tavşan ile kaplumbağa arasındaki yarışa birazcık müdahale etme vakti. 

                                                   3-2-1 ve Start ...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder