4 Haziran 2016 Cumartesi

                                 ZEHİR


   PERYÖN’ün (Türkiye İnsan Yönetimi Derneği) dergisi ‘PY’nin’  bir sayısında okuduğum harika bir makale vardı. Makalenin başlığı şöyleydi:

“Güç ve kontrol hazzının hazin sonu...”

   Hatta makalenin yayınladığı günlerde, hürriyet gazetesi köşe yazarlarından Ertuğrul Özkök de aynı makaleyi okumuş ve benim hissettiklerimi hissetmiş olacak ki, güzel bir yazı da o kaleme almıştı. O dönemlerde üniversiteden yeni mezun olmuş, henüz emek piyasasına ya da çalışma hayatına ait acımasız gerçeklerden habersiz bir ''YENİ MEZUN''dum. Deneyimsiz, bilgili ama pratiksiz...  Makalede öncelikle, YÖNETİCİ ve LİDER arasındaki ayrım vurgulanmıştı. Şöyle tanımlanıyordu;

   Yönetici; işleri, Lider ise İnsanları Yönetir... hoş bu cümleye katıldığımı söyleyemeyeceğim. Zira içerisinde bulunduğumuz çağ; insanları, yönetenler ve yönetilenler olarak ayıran anlayışın çuvallama örnekleri ile dolup taşıyor! Yine de içerik bakımından genel bir tanımlama olduğunu söyleyebilirim. Her ikisi de şüphesiz ki ''işe yön verme ve insanı yönlendirme'' gücüne sahip! Fakat asıl mesele,  gücün orantılı ve sınırlar dahilinde kullanılmasında. Eğer bir yönetici; hastalık seviyesinde bir kontrol tutkusuna sahip ise, felaket bir tablo çıkıyor ortaya. Makalede bu tip yönetim anlayışı şu şekilde ifade ediliyor; Karakter özellikleriyle etrafındakilere ağır ve kalıcı zararlar veren bir yönetici anlayışı...” tamamen zehirli, zararlı, yakan, yıkan bir anlayış...

Makalenin devamında söz konusu Yöneticinin karakteristik özellikleri yer alıyordu; Kimdi bu yönetici, nasıl bir adam ya da kadındı? Yazıda aşağıdaki maddeler kullanılarak,


  • Albenili
  • Manipüle yeteneği yüksek
  • Yönettiği insanlara kötü davranan
  • Her şeyi kontrol etme gereği duyan ve bundan haz alan,
  • Moral bozan
  • Çevresindeki insanları bilerek ve isteyerek kötü duruma sokan, kendisine muhtaç kılan,
  • İnsanların mücadele gücünü kıran,
  • Korkutan,
  • Haksızlık yapan,
  • Yönettiği bireyleri küçümseyen,
  • Küçük düşüren,
  • Farklı düşünenleri cezalandıran,
  • İnsanın değerini anlamaktan yoksun,
  • Eleştirel düşünen, sorgulama yeteneğine sahip insanları dışlayan,
  • Başarısızlıktan Korkan
  • Özgüven kaybı ya da aşırı büyüklük sanrısına sahip
bir yönetici tipi betimlenmişti.  Makaleyi okuyup bitirdiğimde, Tanrım.. demiştim, bu bir yönetici değil ancak ruhsal bir hastalığa sahip ve mutlak suretle tedaviye ihtiyacı olan bir hasta olabilir.  O günden bu güne hayatımda çok şey değişti. Tecrübe edindim, daha çok şey öğrendim, daha belirgin fikirlerim oldu, ifade yeteneğim gelişti misal... Ama hala, bir yerlerde karşıma çıkıp aynı yazıyı okuduğumda ya da böyle biri ile karşı karşıya geldiğimde kendimi aynı şekilde ifade ediyorum.

'' TANRIM, BU BİR YÖNETİCİ YA DA LİDER DEĞİL ANCAK TEDAVİYE İHTİYACI OLAN BİR RUH HASTASI OLABİLİR''  
üstelik en büyük zararı KENDİSİNE olan bir hasta...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder