An geliyor, hayat temponuz düşündüğünüzden daha hızlı bir
şekilde artabiliyor. Tüm koşuşturmacanın içerisinde ;ne kadar çok şeyi ihmal
ettiğinizi, nelerden ödün verdiğinizi çok sonra fark edebiliyorsunuz. Ben de ne
kadar uzun süredir bir şeyler yazıp çizemediğimin farkına fardım tabi. Birkaç
aydır içerisinde dalgalanıp durduğum koşuşturmaca, bana ilham vermedi dersem de
yalan olur açıkçası. Bildiğim, sevdiğim ve bu aralar birtakım olayların sürekli
olarak bana hatırlattığı bir hikaye ile yeniden klavyenin başındayım. Bu hikayeyi
bilmeyen yoktur. Hani şu; aptallığını gizlemek adına çıplak gezen kral, kelle
korkusu sebebi ile ‘’sen çok yaşa, var ol’’ diye haykıran kral şakşakçıları ve
o malum cümleyi kuran küçük afacan
‘’Kral
Çıplaaaaaaaaaaakkkkk’’
Hatırladınız değil
mi? Endişelenmeyin, hatırlamayanlar için kısaca özetleyeceğim tabii lakin önce
sizden bir şey isteyeceğim; hikayeyi okumaya başlamadan önce ister sosyal
hayatınıza, ister aile, ister de çalışma hayatınıza dahil ettiğiniz ya da etmek
zorunda kaldığınız insanları, bu insanların çevresinde gelişen olayları, bu
olayların size etkisini ve sizin, bu döngü içerisindeki rolünüzü baştan sona
bir gözden geçirin…. Tamam mı? O zaman okumaya başlayabilirsiniz.
Ülkenin birinde giyimine düşkün, kendini beğenmiş bir kral
varmış. Kendini çok akıllı sanan kral, giyim kuşamdan başka bir şey
düşünmezmiş. Günlerden bir gün komşu ülkenin kralı kendisini ziyaret etmek
istediğini bildirmiş. Elbette ki, bizim kralın ilk aklına gelen yine ne
giyeceği olmuş. Hemen adamlarını çağırtmış.
– “Tüm krallıklara haber salın!” demiş. “Öyle bir elbise
istiyorum ki, dünyada bir eşi daha olmasın. Bana böyle bir elbise dikecek
terziyi zengin edeceğim. Misafirlerimi karşılarken bu elbiseyi giyeceğim.”
Kısa bir süre sonra, haber her yana yayılmış. En iyi
terziler, ellerindeki kumaşlarla, saraya gelmişler. Hepsi yapacaklarını krala
anlatıyormuş. Ama kral anlatılanlardan hiçbirini beğenmiyor;
– “Çok daha güzel olmalı!” diye bağırıp duruyormuş.
Sonunda çok genç bir terzi çıkmış kralın karşısına.
– “Sen ne getirdin bakalım” diye sormuş kral. Terzinin genç
ve tecrübesiz duruşu kralın umudunu iyice kırmış.
– “Benim getirdiğim çok özel sevgili kralım” demiş genç
terzi. “Size öyle bir kumaş dokuyup, öyle bir elbise dikeceğim ki, sizden önce kimse
böyle bir elbiseyi giymemiş olacak.”
Kral bu sözlere çok şaşırmış.
– “Ancak bir şartım var” demiş genç terzi. “Giysiyi bitirene
kadar işimize hiç kimse karışmayacak.”
Kral aradığını bulmanın sevinciyle kabul etmiş bu şartı.
Hemen iki kese altın verip;
– “Çabuk olun o zaman!” diye emretmiş.
Aradan günler geçtikçe, kral genç terzinin dokuduğunu
söylediği kumaşı merak etmiş. Sonunda dayanamayıp, çalıştığı odaya girmiş. Genç
terzi tezgah başında çalışıyormuş. Kral sessizce bir süre izlemiş, bir şey
göremeyince;
– “Demek bunca zamandır boş oturdun ha!” diye kükremiş.
“Kese kese altınları ben boşunamı verdim sana!”
Terzi sakin ve kendinden emin;
-“Saygıdeğer kralım” demiş. Bu kumaşı sadece akıllı
insanlar görebilir. Bakın ne kadar da güzel oldu. Öyle değil mi?”
Kral ne diyeceğini şaşırmış. Aptal durumuna düşmemek için;
– “Evet gerçekten çok güzel” demek zorunda kalmış ve hızla
çıkmış odadan.
Kralın elbisesi şehirde kulaktan kulağa dolaşır olmuş.
“Sadece akıllılar görebilir!” İnsanların merakı bunu duydukça daha da artıyormuş.
Sonunda tören günü gelmiş, hazırlıklar bitmiş ve halk toplanmış. Terzi kralı
soymuş ve gerçekten varmış gibi üzerine bir elbise giydirmiş. Sonrada karşısına
geçip;
– “Çok şık oldunuz efendim” demiş. “Muhteşemsiniz.”
Kral genç terzinin bu iltifatları karşısında, aynada gördüğü
çıplak bedene hiç aldırmadan;
– “Eline sağlık, çok güzel olmuş” demiş.
Kral yeni elbiseleri ile çıkmış saraydan. Dışarda toplanan
halk kralı çıplak görünce çok şaşırmışlar. Ama kimse cesaret edip krala
gerçeği söyleyememiş. Birden küçük bir çocuk haykırmış;
– “Kral çıplaaaaaaakkkk!”
Ardından cesaretlenen halk, gülmeye başlamış. Kral geç de
olsa gerçeği böyle acı bir şekilde anlamış.
Çocuk işte; cehaletin verdiği cesaretle, tüm gerçeği su
üstüne çıkarıvermiş. Hikayenin yazılmış, çizilmiş olan kısmı bu. Biz gelelim
reel düşüncenin ürününe yani yazılamayanlara… Hepimiz hayatımızın bazı
dönemlerinde; sahip olduğumuz imkanların yarattığı gölgenin altına sığınan
birer kral olmayı seçebiliyoruz ya da egosunun sesi altında ezildiğimiz bir
kralın, hiç sahip olmadığı meziyetlerini öve öve bitiremeyen pasif halkın
arasından biri… Peki aramızda kaç kişi, ‘’Kral çıplaaakkk!’’ diye
haykırabilecek cesarete sahip? Ya da kaçımız; yüzümüze çıplaksın diye bağıran
cılız bir sesi, ‘’dinlemek’’ gibi bir şans tanıyoruz karşı tarafa? Bunun yerine
ne yapıyoruz biliyor musunuz?
‘’SUSTURUYORUZ’’
Doğruyu söyleyenleri, doğru yolu gösterenleri, yanlış olan
her şeye ‘’hayır’’ demeyi bilenleri… Sırf egolarımızı daha rahat
dinleyebilelim, yanlışlarımızın sesini daha iyi duyabilelim diye birer birer
susturuyoruz ve çıplak gezmeyi göze alıyoruz.
İşte bu yüzden hikayeye başlamadan önce sizlerden
düşünmenizi istedim. Benim yazacaklarım ve yazabileceklerim bu kadar. Şimdi
sizi kendi aklınızın ürünü ile yalnız bırakıyorum yani düşüncelerinizle. Kendi
cevaplarınızı bulmanız için..
ÇIPLAK KRAL MISINIZ?
Kralı pohpohlayan bir KRALCI MI?
Yoksa;
Onca gürültünün arasında kendisini duyurmaya çalışan CILIZ
bir SES mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder