28 Ağustos 2017 Pazartesi

ÇIPLAK KRAL

                                     ÇIPLAK KRAL 


   An geliyor, hayat temponuz düşündüğünüzden daha hızlı bir şekilde artabiliyor. Tüm koşuşturmacanın içerisinde ;ne kadar çok şeyi ihmal ettiğinizi, nelerden ödün verdiğinizi çok sonra fark edebiliyorsunuz. Ben de ne kadar uzun süredir bir şeyler yazıp çizemediğimin farkına fardım tabi. Birkaç aydır içerisinde dalgalanıp durduğum koşuşturmaca, bana ilham vermedi dersem de yalan olur açıkçası. Bildiğim, sevdiğim ve bu aralar birtakım olayların sürekli olarak bana hatırlattığı bir hikaye ile yeniden klavyenin başındayım. Bu hikayeyi bilmeyen yoktur. Hani şu; aptallığını gizlemek adına çıplak gezen kral, kelle korkusu sebebi ile ‘’sen çok yaşa, var ol’’ diye haykıran kral şakşakçıları ve o malum cümleyi kuran küçük afacan
                               ‘’Kral Çıplaaaaaaaaaaakkkkk’’ 
    Hatırladınız değil mi? Endişelenmeyin, hatırlamayanlar için kısaca özetleyeceğim tabii lakin önce sizden bir şey isteyeceğim; hikayeyi okumaya başlamadan önce ister sosyal hayatınıza, ister aile, ister de çalışma hayatınıza dahil ettiğiniz ya da etmek zorunda kaldığınız insanları, bu insanların çevresinde gelişen olayları, bu olayların size etkisini ve sizin, bu döngü içerisindeki rolünüzü baştan sona bir gözden geçirin…. Tamam mı? O zaman okumaya başlayabilirsiniz.

   Ülkenin birinde giyimine düşkün, kendini beğenmiş bir kral varmış. Kendini çok akıllı sanan kral, giyim kuşamdan başka bir şey düşünmezmiş. Günlerden bir gün komşu ülkenin kralı kendisini ziyaret etmek istediğini bildirmiş. Elbette ki, bizim kralın ilk aklına gelen yine ne giyeceği olmuş. Hemen adamlarını çağırtmış.
– “Tüm krallıklara haber salın!” demiş. “Öyle bir elbise istiyorum ki, dünyada bir eşi daha olmasın. Bana böyle bir elbise dikecek terziyi zengin edeceğim. Misafirlerimi karşılarken bu elbiseyi giyeceğim.”
Kısa bir süre sonra, haber her yana yayılmış. En iyi terziler, ellerindeki kumaşlarla, saraya gelmişler. Hepsi yapacaklarını krala anlatıyormuş. Ama kral anlatılanlardan hiçbirini beğenmiyor;
– “Çok daha güzel olmalı!” diye bağırıp duruyormuş.
Sonunda çok genç bir terzi çıkmış kralın karşısına.
– “Sen ne getirdin bakalım” diye sormuş kral. Terzinin genç ve tecrübesiz duruşu kralın umudunu iyice kırmış.
– “Benim getirdiğim çok özel sevgili kralım” demiş genç terzi. “Size öyle bir kumaş dokuyup, öyle bir elbise dikeceğim ki, sizden önce kimse böyle bir elbiseyi giymemiş olacak.”
Kral bu sözlere çok şaşırmış.
– “Ancak bir şartım var” demiş genç terzi. “Giysiyi bitirene kadar işimize hiç kimse karışmayacak.”
Kral aradığını bulmanın sevinciyle kabul etmiş bu şartı. Hemen iki kese altın verip;
– “Çabuk olun o zaman!” diye emretmiş.
Aradan günler geçtikçe, kral genç terzinin dokuduğunu söylediği kumaşı merak etmiş. Sonunda dayanamayıp, çalıştığı odaya girmiş. Genç terzi tezgah başında çalışıyormuş. Kral sessizce bir süre izlemiş, bir şey göremeyince;
– “Demek bunca zamandır boş oturdun ha!” diye kükremiş. “Kese kese altınları ben boşunamı verdim sana!”
Terzi sakin ve kendinden emin;
-“Saygıdeğer kralım” demiş. Bu kumaşı sadece akıllı insanlar görebilir. Bakın ne kadar da güzel oldu. Öyle değil mi?”
Kral ne diyeceğini şaşırmış. Aptal durumuna düşmemek için;
– “Evet gerçekten çok güzel” demek zorunda kalmış ve hızla çıkmış odadan.
Kralın elbisesi şehirde kulaktan kulağa dolaşır olmuş. “Sadece akıllılar görebilir!” İnsanların merakı bunu duydukça daha da artıyormuş. Sonunda tören günü gelmiş, hazırlıklar bitmiş ve halk toplanmış. Terzi kralı soymuş ve gerçekten varmış gibi üzerine bir elbise giydirmiş. Sonrada karşısına geçip;
– “Çok şık oldunuz efendim” demiş. “Muhteşemsiniz.”
Kral genç terzinin bu iltifatları karşısında, aynada gördüğü çıplak bedene hiç aldırmadan;
– “Eline sağlık, çok güzel olmuş” demiş.
Kral yeni elbiseleri ile çıkmış saraydan. Dışarda toplanan halk kralı çıplak görünce çok şaşırmışlar. Ama kimse cesaret edip krala gerçeği söyleyememiş. Birden küçük bir çocuk haykırmış;
– “Kral çıplaaaaaaakkkk!”
Ardından cesaretlenen halk, gülmeye başlamış. Kral geç de olsa gerçeği böyle acı bir şekilde anlamış.
   Çocuk işte; cehaletin verdiği cesaretle, tüm gerçeği su üstüne çıkarıvermiş. Hikayenin yazılmış, çizilmiş olan kısmı bu. Biz gelelim reel düşüncenin ürününe yani yazılamayanlara… Hepimiz hayatımızın bazı dönemlerinde; sahip olduğumuz imkanların yarattığı gölgenin altına sığınan birer kral olmayı seçebiliyoruz ya da egosunun sesi altında ezildiğimiz bir kralın, hiç sahip olmadığı meziyetlerini öve öve bitiremeyen pasif halkın arasından biri… Peki aramızda kaç kişi, ‘’Kral çıplaaakkk!’’ diye haykırabilecek cesarete sahip? Ya da kaçımız; yüzümüze çıplaksın diye bağıran cılız bir sesi, ‘’dinlemek’’ gibi bir şans tanıyoruz karşı tarafa? Bunun yerine ne yapıyoruz biliyor musunuz?
                                        ‘’SUSTURUYORUZ’’
    Doğruyu söyleyenleri, doğru yolu gösterenleri, yanlış olan her şeye ‘’hayır’’ demeyi bilenleri… Sırf egolarımızı daha rahat dinleyebilelim, yanlışlarımızın sesini daha iyi duyabilelim diye birer birer susturuyoruz ve çıplak gezmeyi göze alıyoruz.
   İşte bu yüzden hikayeye başlamadan önce sizlerden düşünmenizi istedim. Benim yazacaklarım ve yazabileceklerim bu kadar. Şimdi sizi kendi aklınızın ürünü ile yalnız bırakıyorum yani düşüncelerinizle. Kendi cevaplarınızı bulmanız için..

                     ÇIPLAK KRAL MISINIZ?
                               Kralı pohpohlayan bir  KRALCI MI?
                                                        Yoksa;
Onca gürültünün arasında kendisini duyurmaya çalışan CILIZ bir SES mi?





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder