15 Kasım 2016 Salı

Siz Hangi Yolun Koşucususunuz? Sosyal Diyalog kavramına bir küçük atıf...




                   SİZ HANGİ YOLUN KOŞUCUSUSUNUZ?


    Batı ülkelerinde endüstri ilişkilerinin başta gelen ortak özelliklerinden biri ''SOSYAL DİYALOG'' kavramına verilen önemdir. Nitekim, bu ülkelerin hemen hepsinde toplumu oluşturan çeşitli kesimlerin, ORTAK HEDEFLERE ulaşılması konusunda çaba göstermeleri ve bu konuda tarafların işbirliğini sağlamak adına bazı kurumların oluşturulmuş olduğu görülmektedir.

   Düşünebiliyor musunuz; adamlar, çeşitli menfaat gruplarının birbirleri ile olan iletişimini dahi kurumsallaştırabiliyorken biz hala pek çok işletmenin kurumsallaşamamasından yakınıp duruyoruz. Her neyse eleştirilerimi temel bilgilendirmenin ardına bırakarak, söz konusu kurumsallaşma ve sosyal diyalog kavramı hakkında biraz daha gevezelik etmek istiyorum. Başta Ekonomik ve Sosyal Konseylerin geldiği bu kurumlaşmanın temeli; karşılıklı anlayış, hoşgörü ve dayanışma içinde ekonomik ve toplumsal sorunlara ortak çözümler üretilmesine dayanıyor. Bir masa kuruluyor, soruna kaynak oluşturan, soruna çözüm üretebilecek, üretilen çözümü uygulayabilecek yani sorundan doğrudan ya da dolaylı etkilenen ya da etkilenebilecek tüm taraflar o masanın etrafında toplanarak ortak bir harekette karar kılıyor. Harika değil mi? Tabi bir de; olması gereken bu değil mi? 

   Avrupa Birliği'nin Ekonomik ve Sosyal Komitesinin kuruluşunda model olarak alınan Fransız Ekonomik ve Sosyal Konseyi bu kurumsallaşma hareketinin en güzel örneklerinden biri olmakla birlikte bugün; Belçika, Lüksemburg, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İtalya, Danimarka ve Portekiz'de de böyle bir kurumlaşmaya tanık olabilirsiniz. Kaldı ki sayılan ülkelerin, insani değerlere verilen önem, toplumsal refah ve ekonomik güç konularında da ileri gelen ülkeler arasında yer alması çok ta şaşırtıcı olmasa gerek. Gelelim şu konseylere; bunları, genel olarak milli ekonomi ile ilgili çeşitli çevrelerin temsilcilerinin bir araya geldiği ve görüşlerini dile getirdiği bir meclis olarak düşünebilirsiniz. Genellikle herhangi bir yaptırımı olmayan bu kurumların yetkileri istişari(danışma, fikir alma) niteliğiyle sınırlıdır. Hatta bazı durumlarda konseylere danışılması zorunlu olmaktadır! Tüm bu özellikleri; Yönetime Katılma, Kararlara Katılma gibi mekanizmalar ile işletme düzeyine indirgemek de mümkün tabi.

   Tamam da tüm bunlar neden yapılıyor?

    - Tabi ki değişik ulusal sistemler arasında çalışanların ve işverenlerin tutumlarında kademeli bir yakınlaştırmanın sağlanması ve toplumun ekonomik ve sosyal anlamdaki temel stratejik hedefleri ile bireyler arasında daha fazla uyum ve tutarlılığın gerçekleştirilmesini mümkün kılacak olan ''SOSYAL DİYALOG'' için...

   ''Sosyal diyalog da sosyal diyalog diyerek diline doladın ama bu bizim bildiğimiz diyalog değildir herhalde?'' diye aklından geçirenlere hemen belirtmek istiyorum; evet, gayet sizin bildiğiniz basit bir diyalogdan bahsediyorum aslında, basit olmasına rağmen nedense bizim toplumsal hayatımıza ve çalışma hayatımıza bir türlü yerleştiremediğimiz bir diyalogdan... Sosyal diyalog kavramını uzun uzun tanımlamak yerine, bu kavramın ve ortak hedef belirlemenin önemini kendimce şöyle bir örnekle anlatmak istiyor üstelik böylece sizi tanımlara boğmamış olacağımı umuyorum;

   Oldukça kalabalık bir yolda yürüyorsunuz, hiç tanımadığınız bir adam yavaşça yanınıza yaklaşıyor ve....

   ''Eğer kendisi için 5 km koşarsanız, çok mutlu olacağını hatta bu durumdan maddi ve manevi kar elde edebileceğini'' söylüyor. Yani mutlu olmak ve kar elde etmek için sizden kendisi için koşmanızı istiyor! Kabul ettiğinizi farz edelim; bu sefer de birtakım şartlardan bahsetmeye başlıyor;
  • Yolun sağ tarafından koşacaksın!
  • 8km/sa hız ile koşacaksın!
  • Koşarken falanca renk eşofman ile filanca renk spor ayakkabı giyeceksin!
  • Koşu bitene kadar su içmeyeceksin!
  • Hedefe kadar asla durup, dinlenmeyeceksin!
  • Ayağın takılır da düşersen, bana kaybettiğim karı tazmin edeceksin...!!!!
    HEDEF çoktan belirlenmiş, ŞARTLAR çoktan belirlenmiş, KAZANÇ çoktan sahiplenilmiş üstüne bir de bütün risk SİZE mal edilmiş. Şartları bir başkasına göre belirlenmiş bu koşuda hata yapma şansınız bile yok... Bu garip adamın, teklifini KABUL EDER MİYDİNİZ?

   - Eğer kendinizle ciddi bir probleminiz yoksa zannediyorum bu soruyu ''Asla Kabul Etmezdim'' diye yanıtlardınız. Ancak, bir çoğunuz hatta belki her biriniz, her birimiz ne yazık ki bu garip teklifi KABUL EDİYORUZ!!! Üstelik çalışma hayatına adım attığımız andan itibaren ve çalışma hayatımız süresince; böyle bir sistem içerisinde durmadan KOŞUYORUZ! Koşuyoruz, koşuyoruz...

   Üst yönetimin belirlemiş olduğu hedefler doğrultusunda, durmadan-yorulmadan çalışıyoruz, çabalıyoruz. Hedeflerin gerçekleştirilmesi adına emek veriyoruz ama çoğu zaman hedefin ne olduğundan haberimiz dahi olmuyor.

    Konulan hedeflerin baş aktörüyüz ancak ne yazık ki hiç kimse, işimizi neyin kolaylaştıracağını ya da hedefin ulaşılabilir olup olmadığını bize sormuyor.

   Sorsanız, ORTAK HEDEFLER için çalışıyoruz ancak ortaklık bunun neresinde bilen yok!

   Hem komik hem içler acısı...  

   Hayatında otobüs kullanmayı bir kenara bırakın,  otobüse binmemiş olan bir yönetici; hayatını durmak bilmeden direksiyon sallayarak sürdüren şoföre söz hakkı dahi vermeksizin, otobüs kullanımı, güzergahları ve bakımı ile ilgili talimatlar ve kurallar belirliyor. Mümkün mü? Ülkemizde mümkün... Olabilir mi? OLMAZ, olmamalı...

   Eğer, endüstri ilişkileri sisteminde ve genel ekonomik işleyiş içerisinde barış ve istikrarın sürekliliğini sağlamak istiyorsanız; hedefle ilgisi ve ilişkisi bulunan her sosyal kesime söz hakkı vermek zorundasınız! Aksi halde insanlara, ulaşabileceklerine inanmadıkları hedefler koyabilir ve uzun süre akıntıya karşı kürek çekebilirsiniz. Size de yazık...

   Halbuki çözüm bir ''DİYALOG'' kadar basit.

    Sizi başarıya ulaştıracak tüm kapılar kilitli ise belki de bir çilingire danışmak gerekiyordur ne dersiniz? Belki de gelişmiş ekonomilerin mucizesi ve sırrı bu kadar basittir..  Neticede o konseyler boşa oluşturulmuyor, o uluslar arası bildirgeler boşa yayınlanmıyor öyle değil mi? Kim bilir..


   Belki yönetime katılma, sosyal diyalog, insan onuruna yakışır iş kavramlarını biraz daha yakından tanımak, Dünyada ve ülkemizde ki uygulamalarını birazcık daha detaylı araştırmak isteyebileceğinizi göz önünde bulundurarak bu gün ki Post'umu, Üniversite yıllarımı fikirleri ve emeğe karşı yaklaşımı ile aydınlatmış, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri anabilim dalının birbirinden değerli hocalarından;  Prof. Dr. Özlem Işığıçok'a ait birbirinden önemli kitapları sizlere önererek bitirmek istiyorum. Aşağıda görmüş olduğunuz bu kitapları en az benim kadar beğeneceğinizden ve  onlardan maksimum düzeyde yararlanacağınızdan eminim. Diyaloğu bol, verimli ve huzurlu bir çalışma haftası dilerim...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder