1 Ağustos 2016 Pazartesi


     ZEUS'UN OTOKONTROLÜ MÜ? FİRAVUN'UN OTORİTESİ Mİ?

                      
   Geçmişten bu güne dek, topluluk halinde yaşayan insanoğlunun, bir güç simgesine bağlılığı inkar edilemez bir gerçektir. İnsanlar çoğu zaman kendi inançları doğrultusunda güce sahip olan bir mekanizma, nesne ya da canlı bir varlık belirlemiş ve bu güç simgesinin kontrolü altında bulunmaya gönüllü olmuşlardır. Örneğin Antik Mısır... ''Firavun'' tarafından belirlenmiş yasaların gölgesinde ve kontrolünde yaşayan bu halk, Firavun ve Firavun soyundan gelen herkesin mutlak gücünü kabul ederek, kontrolüne girmiştir. Firavun, her ne kadar ilahi sayılıyor olsa da kanlı canlı bir insandı. Tıpkı diğer toplumların güç ve kontrol simgesi haline gelen komutanları, kralları, padişahları gibi... Ancak Antik Yunan tarihinde çok daha farklı bir durum söz konusu; ''OLİMPOS TANRILARI, TANRIÇALARI VE YARI TANRILAR''.  



   Bu aralar, Yunan mitolojisinin ciddi bir şekilde merakımı cezbettiğini söylemeliyim. Bu insanlar,  yani Antik Yunanlılar;  kendilerine emirler yağdıran kanlı canlı bir güç simgesi bulmak ya da insana tanrısal güçler atfetmek yerine, hayal güçlerini çalıştırmışlar. Hiç kimsenin görmediği ''OLİMPOS TANRI ve TANRIÇALARI'' efsanesini yaratmış ve yaratmış oldukları doğa üstü güçlere sahip bu tanrı ve tanrıçaların kendilerini disipline ettiklerini varsayarak, adeta bir OTO KONTROL mekanizması geliştirmişlerdir. Misal; denizler tanrısı POSEİDON kızmasın diye deniz canlılarına zarar vermemeyi, denizleri kirletmemeyi öğrenmiş, Tanrıça HERA'nın varlığına olan inançları nedeni ile evliliğin kutsallığına inanmış ve kadınlara karşı şiddet göstermenin HERA'yı kızdıracağını düşünerek, kadınlarına her zaman nazik ve kibar davranmışlardır. Kendi hayal güçlerinin ürünü olan mit'ler sayesinde Antik Yunanlılar; her alanda toplumsal düzeni sağlayarak, kendi refah seviyelerini arttırmışlardır. Ne müthiş, nasıl da hayranlık uyandırıcı değil mi?

   Şimdi siz soracaksınız;

   - İyi, güzel ama bir İK'cı bunlardan niye bahseder?

   '' Çalışma hayatında otokontrolün önemini'' anlatabilmek için tabiki...

   Çalışma hayatı içerisinde çoğu zaman işveren, baskı ve otorite kurma yolu ile çalışanlarını kontrol etmeye çalışır. Ne yazık ki pek çok çalışan da üzerinde kurulan otoritenin boyunduruğu altında kendini daha rahat hisseder ve kontrolü kayıtsız şartsız kabul eder. Çünkü, işlerin hatasız yürütülebilmesi için mutlak bir gücün hem de kanlı canlı bir gücün kendini kontrol etmesi gerektiği, kendisine öğretilmiştir. Emirler yağdıran amirler, her işi kontrol etme arzusuna sahip yöneticiler, işi doğru yaptığından emin olmak isteyen ve bu nedenle sürekli üstlerinden onay bekleyen çalışanlar ile Toplumumuzun sahip olduğu çalışma hayatı adeta ESKİ MISIR... Tek farkımız, Firavun'umuzdan MAAŞ alıyor olmamız, öyle değil mi? Halbu ki, biz çalışanlar kendi kendimizi akli yetilerimiz ile kontrol edebilme ve denetleme gücüne sahibiz! Üstelik çalışanların kendi kendilerini kontrol ettiği bir çalışma hayatının çok daha düzenli ve dinamik olduğunu göreceksiniz. Böyle bir çalışma ortamında FİRAVUN'a hiç mi hiç gerek olamayacak... Yok, yok işverensiz bir iş hayatından ya da yöneticisiz bir işletmeden bahsetmiyorum tabi ki, İşveren ve yöneticilerin ZEUS gibi oldukları bir iş hayatından bahsediyorum;

GÖRÜLMEYEN, DUYULMAYAN ama VAROLDUĞUNA inanılan, sırf bu yüzden SAYGI DUYULAN, MUTLU EDİLMEYE ÇALIŞILAN ve SADAKAT İLE BAĞLI OLUNAN...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder